27 Kasım 2024
Ramazan Kara

“-Ülkenizde, taş üstünde taş kalmadı.
-Üniversitelerimiz ayakta.”
Yukarıdaki diyalog, İkinci Dünya Savaşından sonra, Almanya’da olmuş.
İkinci Dünya Savaşı sırasında, Almanya’dan ayrılmak zorunda kalan birçok profesöre, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki üniversitelerde çalışmaları için izin verilmiş.
İki bilgiyi birleştirince; deprem nedeniyle, üniversite öğrencilerinin eğitimini uzaktan yaparak, depremzedeleri öğrenci yurtlarına yerleştirmek yerine, zorunlu eğitime ara verilip -barınma sorunu çözülünceye kadar- depremzedelerin, boş kalan okullara yerleştirilmesini öneriyorum.
Uzaktan eğitim yapmak zorundaysak; o eğitim, üniversite öğrencileri yerine zorunlu 12 yıllık eğitim kapsamındaki okullarda -özellikle de ilk 4 yıllık bölümünde- olmalıdır…
Depremden etkilenen öğrenciler ve öğretmenler başta olmak üzere, okula giden herkes; öyle veya böyle deprem travması yaşadı, yaşıyor ve uzunca bir süre daha yaşayacak gibi.
Marmara Depreminden sonra; sınıfıma, deprem bölgesinden 1 öğrenci gelmişti.
Çocukcağız, yere kalem düşse, korkarak “Deprem mi oluyor?” diye sorardı.
Yüz yüze eğitime geçilen her okulda da; depremden önce, deprem sırasında ve depremden sonra neler yapılacağı ile enkaz altında kalanların nasıl kurtarılacağı, tam anlamıyla öğretilmelidir.
Söz, buraya gelmişken; önce birkaç soru sorup sonra da, birkaç bilgiyi aktarmak istiyorum.
Bildiğim kadarıyla, 208 üniversitemiz var.
Üniversitelerimizin; kaçında jeoloji, kaçında jeofizik mühendisliği bölümü var?
Acaba; o bölümlerden mezun olanların sayısı kaç -mezunların- kaçı çalışıyor, kaçı işsiz?
Deprem felaketinden önce, deprem sırasında ve depremden sonra; onların kaçının bilgi birikimi ve deneyimlerinden yararlandık?
AFAD, 9 Ekim 2019’da; 26 ilde, merkezi Kahramanmaraş ve 7.5 şiddetinde olan deprem tatbikatı yapmış. Eksikler ve aksaklıklar da tespit edilip(!) giderilmiştir(!) İnşallah
Hatay Üniversitesi Öğretim üyesi Ali Utku Şahin, 2020 yılında yazdığı raporda “52 bin bina yıkılacak, 30 bin can kaybı olacak” yazmış ve “Kentin, depreme hazır olmadığını” belirtmiş.
O raporu, neden dikkate alan olmadı?
İlahiyatçı Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu diyor ki: “Deprem, kader değildir. Bunu, kaderle ifade edemeyiz. Kader akıllı düşünmektir, tedbir almaktır. Bilim adamlarının ve işin uzmanlarının sözü, bizim için dinî bir emir gibi olmalıdır. Bütün tedbirleri almak zorundayız. Bir yıllık binalar bile yıkılıyor. Demek ki, orada bir hile var”
Eski milli futbolcularımızdan -Hataylı- Gökhan Zan da; “Eşim psikolog. Depremzedelere destek oluyor. Kadınlarımız, iç çamaşırı isterken -eşime bile- utanarak söylüyormuş” dedi.
Koronavirüs nedeniyle sokağa çıkamamaktan yakınan halkımızın, deprem nedeniyle evlerine girememesi nedeniyle psikolojileri fazlasıyla bozuldu.
Deprem bölgesinden, diğer bölgelere göçüşün artması da cabası oldu.
Önce binalar göçtü, sonra -göçük altından çıkarılan- insanlar…
Herkes huzursuz, mutsuz ve çaresiz çünkü.
O nedenle, depremde yıkılan binaların; yapımında, kontrolüne, kullanma izni onayında vb ihmali olanların -tamamının- mal varlıklarına el konulsun ve depremzedeler için kullanılsın.
Depremzedelerin, yoğun olacağı şehirlerdeki hazine arazilerine -en erken zamanda- okul, sağlık merkezi ve benzeri alt yapıların da olacağı konteyner mahalleler yapılsın.
Depremi fırsat bilerek Hatay’daki Suriyeli sayısının artmasına ve Suriyelilerin daha fazla mülk edinmesine, izin vermeyecek önlemler alınsın.
Her kan grubuna ihtiyaç duyulacağından; deprem bölgesinde yaşayanlar için -kan grubumuz ne olursa olsun- kan bağışında bulunmayı alışkanlık haline getirmeliyiz.
Telefonla ulaşmak neredeyse olanaksız olduğu için; deprem bölgesinde yaşayan herkesin durumu ile ilgili paylaşımda bulunması telkin edilsin.
İki büyük depremden sonra binlerce artçı sarsıntı oldu. 2 gün önce -önceki artçılara göre daha büyük olan- 5.1 şiddetinde bir sarsıntı daha oldu.
Uzmanlar “Artçıların, yaklaşık olarak 1 yıl daha süreceğini” söylüyor.
Depremden sonra, yardımseverlik ve insanlık dersi veren halkımız; deprem ve artçılara karşı bilinçlendirilirken, depremi bile fırsata çevirmek isteyen dolandırıcılara karşı da -ayrıntılı bilgilerle- uyarılsın.
Bir grup arkadaş olan biz, birkaç arkadaş birleşerek -kendi olanaklarımızla- bir arsa alıp küçük(60-70 metrekare) müstakil evler yapmayı düşünüyoruz.
Depreme karşı, dayanıklı ve az katlı binalar yapılması için; orada yaşayanlara, devlet desteği sağlansın.
Orada yaşayanların, maddi durumları, yeni bir ev yapmaya uygun olmayabilir çünkü.
150 saat enkazda kaldıktan sonra, kurtarılan biri “Beni özele götürmeyin, param yok” diyorsa; bu konuda, çok şey söylemek bile hiçbir şey söylememek kadar az kalır.
Yazımı “Dün, Medeni Kanunun kabul edildiği günün yıl dönümü ama biz; ne o kanunu uygulayabildik, ne de medeni olabildik.” diyerek bitirmek istiyorum.
Kalın sağlıcakla