27 Kasım 2024

 

Ramazan Kara

8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü;1857 yılında, bir fabrikada greve gittiği için yakılan 129 kadın işçinin ölüm yıl dönümü olduğu halde biz –nedense, hep- evlenip kadın olanların günü gibi kutlarız.
Buna tepki olarak ben, her 8 Mart’ta, tanıdığım emekçi kızlları arayıp “Emekçi Kızlar Günün kutlu olsun” derim.
Kadınlara verdiğimiz değer ile ilgili olarak dün yazdığım için bu yazımda, bir anımı anlatmak istiyorum
Geçen yıl katılmış olduğum bir toplantıda, erkek bir milletvekili “Kadınların, parlamentoda, daha fazla temsil edilmesi gerekir” deyince “Bundan sonra yapılacak ilk genel seçimde, seçilebilecek bir sıradan aday olursanız, sıranızı bir kadın aday veya aday adayına verin öyleyse” dediğimde, yüzüme bakmakla yetindi.
Birkaç gün önce, facebookta, bir arkadaşımın zaman tünelinde;
“KADINLAR; kahve gibidir, pişene kadar acıdır piştikten sonra mutluluk verir. Bebek gibidir, önce konuşmasını istersiniz sonra susmasını. Deniz gibidir, ne zaman durgun ne zaman dalgalanır bilemezsiniz. Sigara gibidir, bağımlılık yapar. Otomatik kapı gibidir, ne zaman çarpacağı belli olmaz. Termos gibidir, her tartışmayı ilk günkü gibi sıcak tutar. Gül gibidir, koklandıkça açar sevildikçe güzelleşir!!!” şeklinde bir paylaşım görünce, 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olduğunu da düşünerek, bugünkü yazımda, kadınlar konusuna değinmek istedim.
Nazım Hikmet, bir şiirinde; “Kimine göre kadın ./Soğuk kış gecelerinde sarılıp yatmak içindir. /Kimine göre kadın. /Sıcak harman gecelerinde zil takıp oynatmak içindir. /Kimine göre kadın. /Ömür boyunca omzumuzda taşıdığımız. /En büyük sevabımız ve en büyük vebalimizdir. /Ama sen kadınım. /Benim için sen. /Ne o./ Ne bu. /Şusun sen. /Benim can yoldaşım kavga arkadaşımsın” diyor ya kadın aynen öyledir.
Geçenlerde, “Kadın üzüm gibidir. Sizin ona verdiğiniz değere göre ya şaraba dönüşür ya da sirkeye” şeklinde bir duvar yazısı okuyunca uzun uzun düşündüm.
Sonra aklıma, bir eğitimcinin “Bir kadının ilk çocuğu, kocasıdır” sözü geldi. “Bu düşünceyi, benimseyip uygulayan kaç erkek varız?” ve “Kadını, önce kocasını yetiştirecek kadar donanımlı hale getiren değer yargılarımız ve yetiştirme tarzımız var mı?” diye düşündüm.
Keşke toplum olarak, “Cehaletin en büyük korkusu eğitilmiş kadındır. Çünkü kadın, eğitilirse çocuklarını da eğitir” sözünün gereğini, kadını eğiterek yerine getirebilsek, önünü keserek değil.
Kadın, bir toplumun temel taşıdır. Kadınına gerekli değeri vermeyen toplumların ilerlenmesi olanaksızdır. Bir ülkenin, Dünya üzerindeki değeri, kendi toplumunda kadınına verdiği değer ve duyduğu saygı ile orantılıdır.
Atatürk “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?” demiş.
Ben de, kadın ile erkeğin eşit olmasını savunanlardanım.
Çünkü ne kadın erkekten, ne de erkek kadından daha üstündür. Kadın ve erkek, bir bütünü oluşturan iki yarım olursa mutlu evlilikler olur.
Karı ve koca birbirine hem sevmeli hem de saymalıdır yani.
Hani koca için “koca bir dağ” karı için “o dağın karı” derler ya karı-koca ilişkisi, bu temel üzerine oturtulmalıdır, kaprisler, kompleksler üzerine değil.
Geçenlerde okuduğum bir yazıda anlatılana göre; Cengiz Han, tüm hanlarını toplayıp sağ yanına da eşini oturtmuş ve hanlarına;
-Ben, Hanlar Han’ı Cengiz Han, hepinizin hanıyım, dedikten sonra eşini göstererek
– Bu da benim Han’ım, demiş.
İşte erkeklerin “eşim” anlamında söyledikleri “Hanım” sözcüğü oradan geliyormuş.
Sizin anlayacağınız “Kadının Adı Yok” değil, kadının adı da var, saygınlığı da.
Önemli ve gerekli olan kadına o değeri verebilmekte.
Az önce de belirttiğim gibi kadın ve erkek birbirini tamamlayan iki yarım. Ancak o yarımlardan kadın olanı, doğası gereği; daha verici, daha yapıcı, daha özverili, daha daha…
Bir kadınla mutlu olmak istiyorsanız o kadını, ancak ve yalnız sevin. Bir kadın, bire kırk veren verimli bir toprak gibidir. Bir kadının yüreğine; bir sevgi ekerseniz kırk sevgi, bir nefret ekerseniz kırk nefret, bir güven ekerseniz kırk güven toplarsınız.
Bu nedenle; ister anneniz, ister eşiniz, ister arkadaşınız olsun, sizin için saçını süpürge eden bir kadın bulursanız, o kutsal yaratığın kıymetini iyi bilir ve kaybetmemek için her şeyi yapın.
Onlar ki, bulundukları özveriler için hiçbir şey beklemeden; her zaman, her koşulda ve her ortamda, hem eksiklerimizi tamamlayan, hem döktüklerimizi toplayan, hem de kırdıklarımızı onarmaya çalışan ender yaratıklardır.
Onları yıkan şeyler; ihanet, nankörlük ve saygısızlıktır.
Bir kadını sevince her şeyden önce onu anlamaya çalışın ve anlayış gösterin. Anlayamadığınız ve anlayış göstermediğiniz kadın sizin; nikahlı eşiniz, yataktaki partneriniz, çocuklarınızın annesi olsa da hiçbir zaman sizi tamamlayan diğer yarınız olmaz, olamaz.
O kadar hassas yaratıklardır yani.
Bir erkek olarak bana en çok haz veren şey; bir kadının bedeninden çok yüreğine sahip olabilmektir. Çünkü o zaman kadın, senin; hem arkadaşın, hem dostun, hem annen, hem sevgilin, hem eşin, hem kızın, hem de her şeyin olur.
Bir kadını, yüreğinle seveceksin arkadaş, kasıklarınla değil. O kadın, ileride eşin olursa elbette kasıkların kasıklarıyla birleşecek.
Ancak sevmeye kasıklarınla başlarsan yüreğin kadının yüreğine hiç değmeyecektir.
Bu ayrıntıları; kadınıyla ve erkeğiyle hem bilmeli, hem de uygulamalıyız ki yeni gelen nesiller daha olumlu, daha yapıcı, daha yaratıcı ve daha pozitif olsun.
Bunu sağlayamadığımız sürece ne mi olur?
Kadına şiddet, töre cinayetleri, berdel gibi çağın gerisinde kalması gereken davranışlar daha da artar. Toplumdaki yozlaşma ve çürümenin önü de alınamaz.
Ne yazık ki ben bunu; birkaç kişi dışında, hem erkeklere hem de kadınlara bir türlü anlatamadım.
Acaba neden? (08.03.2014)