27 Kasım 2024

ÖĞRETMEN OKULLARI ve DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Ramazan Kara

Bildiğiniz gibi bugün -16 Mart 1848’de açılan- Öğretmen Okullarının kuruluş yıldönümü.
Öğretmen okullarını, 6 yılken 7 yıla çıkardıktan birkaç yıl sonra; önce Öğretmen Lisesine dönüştürdük, daha sonra da kapattık.
Öğretmen okullarını kapattıktan, yıllar sonra öğrenci sayısı az olan köy okullarını da kapatarak, bir bakıma köylüyü aydınlatan tek ışık olan öğretmenlerden mahrum bıraktık .
Sonuç, ortada…
Sınavlarda -özellikle Matematik sorularına- sıfır doğru yanıt veren öğrencilerden sonra; Öğretmenler Gününde öğretmenleri, Tıp Bayramında hekimleri dışlayan, hatta kimi zaman döven bir toplum yarattık.
Her insan -öyle veya böyle- öğretmenin eğitim-öğretimi ve doktorun tedavisinden yararlandığı halde öğretmen ve doktorların kıymetini bile bilemeyecek kadar kör olmaya başladık.
Herhangi birini dövmek, insanlık suçudur ama bir öğretmen eğittiği, bir doktor tedavi ettiği birleri tarafından dövülüyorsa döven, insanlık suçu işlemiş sayılmaz.
Kendisini eğiten öğretmeni ve yaşatmak için canını dişine takan doktoru döven biri, insandan sayılmaz çünkü.
O nedenle -insanlıktan çıktığına inandığım yaratıklar hakkındaki düşüncelerim saklı kalmak üzere- yazımın kalan bölümünde, eğitim, eğitimde yozlaşma ve eğitimin önemi konusuna daha fazla değinmek istiyorum.
Aslında, Köy Enstitülerinin kapatılmasından sonra, öğretmen yetiştirme ve eğitim verme konusunda hep geriye gittik. Öğretmenliği ve öğretmeyi yaparak yaşayarak öğretmek yerine testlerle ve sınavlarla tamamlamaya çalıştık çünkü.
Bir dönem, Eğitim fakültesi çıkışlı olmayanlar bile öğretmen yapıldı. O gençlerin öğretmen olarak alınması, elbette büyük bir hataydı.
Benzer bir hata da, eğitimdeki tüm olumsuzlukları o öğretmenlerin üzerine yıkmamız oldu.
Oysa sorgulanması gereken eğitim sistemimizdi.
Eğitim sistemiz, ot gibi ve koyun gibi nesiller yetiştirirken “Otu ziraat fakültesi mezunu, koyunu veteriner fakültesi mezunu yetiştiriyor. Üniversiteye gidince de, koyunlara otları yedirerek gençliğe yazık ediyoruz. Ot gibi ve koyun gibi nesiller yetiştiren sisteme karşı çıkamıyorsak ot ve koyun yetiştirenlerin öğretmen olmasına neden karşı çıkıyoruz?” diyemedik çünkü.
Son olarak -geçen yıl- Üniversitelere girişteki tercih puanı barajını kaldırdık.
Üniversiteye girişte barajın kaldırılması için; öğrencilerin, ilgi alanlarına göre -uzman- rehber öğretmenlerce yönlendirilmesi ve devlet tarafından tamamen ücretsiz olan bir Eğitim Sistemiyle eğitim-öğretim görmesi gerekir.
Eğitimin, her kademesinde özel eğitim kurumları varken barajın düşürülmesi; parası olanların, istediği okulu bitirmesinin önünü açar çünkü.
Böyle bir durum; yoksul ama başarılı olma potansiyeli olan çocukların ve gençlerin, eğitim-öğretim hakkına ve eğitimde fırsat eşitliği ilkesine vurulmuş en büyük darbe olur.
Türkiye Cumhuriyetinin sağladığı, eğitimde fırsat eşitliği ilkesiyle eğitim-öğretim görüp üniversite(ler) bitirerek, eğitimci olmuş biri olarak -yukarıdaki uyarımla- tarihe not düşmek istedim.
İlla ki, bir baraj kaldırılmak isteniyorsa, o baraj; üniversiteye girişte aranan tercih puanı için değil parlamentoya girişte uygulanan seçim barajı için olmalıdır.