27 Kasım 2024
Ramazan Kara

Aşağıdaki yazıyı, 11.04.2019 tarihinde -07 Haziran 2015’te yapılan Genel Seçim sonuçları açıklandıktan sonra yazmış olduğum yazımdan alıntı yaparak da- yazdım.
Aynı tespitler, günümüz için de geçerli olduğu için -olduğu gibi- tekrar yayınlıyorum.
Yerel Seçim sonuçlarıyla ilgili düşüncelerimi, 7 Haziran sonuçları üzerinde yazdıklarımla harmanlayarak aktardığım yazılarımdan sonuncusunu, bugün yazıyorum.
İlk yazımda da değindiğim gibi 31 Mart Yerel seçimlerinde, sandığa giden seçmen kitlesi -özetle- şu mesajları vermiştir:
“Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 24 Haziran’da; Apolet polemiğini çok uzatan Muharrem İnce’ye verdiğimiz mesajı, -bazı adayların belediye başkanı olması durumunda, görevden alınabileceğini dile getirdiğiniz için- bu seçimde size veriyoruz. Bir cumhurbaşkanı adayı veya cumhurbaşkanının; bir kamu görevlisini, seçim alanlarında polemik konusu yapmasını uygun görmüyoruz çünkü. Adalet ve Kalkınma Partisi genel başkanı olma kimliğiniz, tarafsız cumhurbaşkanı olma kimliğinizden öne geçmeyi sürdürürse, gelecek seçimlerde muhalefet partisi olmanızı da sağlarız. Karar sizin”
“Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, bağrımıza basacağımız adaylar buldunuz da biz, sizin partinize oy vermedik mi? Bundan sonra, partinin kadrolu elemanlarına yer açmak için gösterdiğiniz çabayı, parlayacak yıldız olanları bulup çıkarmak için de gösterirseniz gene oy veririz. Yoksa, eski oy oranında kalırsınız. Muhalefet partilerini bir arada tutmak için gösterdiğiniz özeni, ülke sorunlarını çözebilecek yollar açmak için de gösterin ki iktidara alternatif olabilesiniz ”
“Sayın Meral Akşener, mağdur edilen bir cumhuriyet kadını olarak sizi ve partinizi bağrımıza basıyoruz. Kazanabileceğiniz belediye başkanlıklarını bir kenara bırakarak; doğru zamanda, doğru yerde durmayı sürdürürseniz, gelecek seçimlerde sizi merkez sağın lideri bile yapabiliriz. Yoksa, kaybolup gidersiniz.”
“Sayın Devlet Bahçeli, iktidar partisine desteğinizi anlıyoruz ama 9 ışığı anımsayarak, ayrı bir parti olduğunuzu unutmayın. Köylü ve üreticinin sorunlarına karşı, daha duyarlı olmanız, 9 ışık ilkelerinden birinin gereği değil mi?”
“Sayın Selahattin Demirtaş, -biz- ceza evinden yolladığın mesajların gereğini bile yaptık. Sen de partini, bölge ve Kürt partisi konumundan çıkararak Türkiye partisi olmasını sağla. Biz toplum olarak, ayrışma değil birleşme istiyoruz çünkü”
“Sayın Temel Karamollaoğlu, keşke seçime; her bölgede bağımsız olarak gireceğinize, kimi yerlerde aday çıkarmayarak başka partilerin adaylarına destek olsaydınız. Tek başına seçime girdiğinizde – çoğumuz için, Temel Amca ve Temel Dede olsanız bile- bizden bu kadar oy alabilirsin.”
“Tüm siyasi partilerin Sayın genel başkanları ve parti sözcüleri, ayrıştırıcı dil kullanmayı bir kenara bırakın artık. Seçimlerde, hile yapıldığını ve oy çalındığını söylemekten de vazgeçin. Çoğunuzdan, yaşça küçük olduğu halde; Seçim kampanyası boyunca, ortamı germeyen söylemleriyle ve seçim gecesi elindeki belgelerle ve 11 kısa basın toplantısıyla, seçim sonuçları hakkında net bilgiler paylaşan Sayın Ekrem İmamoğlu gibi olun ki biz, kullandığımız oyun yerine ulaştığından emin olalım.”
7 Nisan günü de, facebook sayfamda; Eski belediye başkanları, görevi yeni belediye başkanlarına devrederken “Belediyenin; şu kadar borcu, şu kadar parası, şu kadar alacağı, verilmiş şu ihalesi vb. var” yazan bir tutanak tutulup kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
Biz de, ilerleyen zaman diliminde, yeni belediye başkanlarının “Enkaz devraldık” eski belediye başkanlarının da “dört dörtlük bir belediye bıraktık” sözlerinden, hangisinin doğru olduğunu bilerek dinleyelim.
Bu önerim, belediye başkanlığı aynı partide kalan yerler için de geçerlidir.
Oy kullanmış bir vatandaş olarak, bunu istemek benim, en doğal hakkımdır.
2011 yılından bu yana -özellikle de, 7 Haziran seçimlerinden sonra, neredeyse tüm- öngörüleri ve tahminleri doğru çıkan bir köşe yazarı olarak bu yazımda, hoşgörünüze sığınarak biraz ukalalık yapmak istiyorum.
31 Mart Yerel Seçimlerinden sonra, “MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli, bir yıl içerisinde, erken seçim ister mi, istemez mi?” diye yazmıştım. Bir hafta dolmadan MHP genel başkanı Sayın Devlet Bahçeli, seçim yasasında yeni düzenlemeler yapılması için önerilerde bulundu.
İlk önerisi, “Büyükşehir belediye başkanlığı için belli olan aday, ilçe belediye başkanlığına kimin aday olacağını belirlesin. Böylece, ilin belediye başkanı ile ilçe belediye başkanlarının uyum içerisinde çalışmasının önü açılsın” şeklindeydi. Daha sonraki, önerisine göre, yeni bir yasal düzenlemeyle, muhtarlıkların kaldırılması da düşünülüyormuş.
İl için vali, ilçe için kaymakam, ne kadar gerekli ve önemliyse mahalle için muhtar da öyledir. Muhtar, o mahallede devleti temsil eder çünkü.
Devlet geleneğimize göre, her yerleşim biriminde; muhtar, öğretmen ve din adamı bulunuyordu. Önce, Taşımalı Eğitim nedeniyle, nüfusu az olan köylerimizi (Yeni belediye yasasına göre mahallelerimizi) aydınlatan öğretmenlerimizden yoksun bıraktık. Söz konusu yasa çıkarsa, muhtarlarımızı da çekeceğiz. Oldu olacak, yeni yasaya, din adamlarını da çekecek bir madde koyalım ve mahallelerimiz “Ne köy olsun, ne de kasaba”
Dilerim ve umarım, böyle bir yasa çıkmaz.
Geçmiş yıllarda, gece bekçiliği uygulamasına, bekçiler başka görevlere kaydırılarak ve yerlerine yeni bekçi alınmayarak son verildi. Aradan bir kaç yıl geçince de, eski sitem yeniden uygulanmaya başlandı.
Muhtarlık makamının gerekliliği, gece bekçiliği gibi yaparak yaşayarak öğrenilecek bir durum değildir. O nedenle, bu yanlıştan bir an önce dönülmelidir.
Yıllardır mecliste grubu bulunan bir siyasi partinin genel başkanının, ülke olarak seçimden daha yeni çıkmışken ve ülkemizin birçok sorunu varken enerjisini; seçim yasasında yeni düzenlemelerin önünü açmak yerine, ülkemizin sorunlarına köklü ve kalıcı çözüm yolları bulmak için harcaması dileğiyle, bu konuda daha fazla bir şey yazmak istemiyorum.
Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile yönetildiğimize ve cumhurbaşkanları, ülke barajına göre değil; ilk turda %50+1, ikinci turda salt çoğunluğa göre seçildiğine göre ülke barajına gerek var mı?
Sayın Devlet Bahçeli, keşke; seçimlerde uygulanan il ve ülke barajlarının kaldırılmasını ve ittifak yapmadan seçimlere girilmesini de önerseydi. Ya da, seçimlerin daha güvenilir bir sistemle yapılması ve oyların güvenliğinin sağlanması için neler düşündüğünü dile getirseydi.
Her seçimden sonra ortaya atılan “Sandık sonuçları yanlış yansıtıldı. Geçerli oylar, geçersiz sayıldı. Sahte seçmenlere oy kullandırıldı. Oylar, yeniden sayılsın. Seçimler iptal edilip yeniden yapılsın” türü söylemler nedeniyle; iktidar ve muhalefette olan siyasi partilerin kurmayları, bu tür söylemlerin sona ermesi için –bir an önce- ortak bir adım atmalıdır.
Bunun için, eskiden olduğu gibi seçmen kayıtları, -birkaç yılda bir- ev ev dolaşılarak tespit edilebilir. Parmak boyama sitemi, yeniden uygulanabilir. Son seçime kadar muhalefetin, son seçimde iktidarda bulunanların, yoğun itirazlarına neden olan “seçim sonuçlarını girme ve değerlendirme sistemi” değiştirilebilir. Uygulanan seçim barajı tamamen kaldırılabilir. Siyasi partiler yasası değiştirilebilir.
Dedikodu yapmak yerine, kalıcı ve köklü çözümler için somut adımlar atılabilir yani. Dedikodu yapmak ve başta oy kullananlar olmak üzere vatandaşlarımızın kafasını, daha fazla karıştırmak, hem içeride hem dışarıda ülkemiz için olumsuz bir izlenim bırakıyor çünkü.
Büyükşehir Belediye başkanlıklarını, büyük ölçüde kaybeden, iktidar kanadının; sistemde, seçim sonuçlarında ve geçersiz sayılan oylarda hata araması yeni hatalar doğuruyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi ile MHP’nin Sayın yöneticileri, seçim sonuçlarının verdiği mesajları alıp doğru değerlendirmek yerine, sandıktan çıkan sonuçlar üzerinden hesap yapmayı sürdürürse, ilk seçimde, çok büyük hüsran yaşarlar.
İktidarda bulunanların en büyük avantajı, dağınık durumda olan muhalefetin iktidara alternatif olamayışıydı.
Yolsuzlukların üzerine yeteri kadar gidilmeyişi, yoksulluğu sıfırlamak için yola çıktıkları halde tarım ve hayvancılığı -neredeyse- yok ederek, yeni yoksullar yaratılması, yasakların üzerine gidilmemesi, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmayışı, yurtlarda yaşanan istismar olaylarının üzerine gerektiği gibi gidilmemesi, yüzü yıpranmış adaylarda ısrar edilmesi, muhalefete karşı kullanılan ağır söylemlerden sonra; belediye başkan adayları, seçimi kazansalar bile görev yapamayacaklarının dile getirilmesi ise iktidar kanadının en büyük yanlışlarından bir kaçı olmuştur.
Bu yanlışlarda ısrar edilmesi durumunda, gelecek seçimde; parlamentoda bulunan siyasi aktörler ve partiler -büyük oranda- değişebilir. Bu ülkede yaşayan ve kimi çevrelerce “%60’I aptal veya makarnacı-kömürcü koyunlar” olarak adlandırılan seçmen kitlesi; 2002 seçimlerinde olduğu gibi, eski partilerin çoğuna ülke barajının altında oy vererek, yeni kurulan bir partiyi iktidara taşıyabilir çünkü.
Yazımı, ülkemizde yaşayan herkesin benimle aynı görüşte olduğuna inanarak “Emperyalist keneler yurdumuzu işgal ettiği için Kurtuluş Savaşı verirken dedelerimiz; Türk, Kürt, Arap, Çerkez vb olduğumuzu unutup Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde, tek yürek, tek yumruk olmuştu. Onların torunu olan bizler de, aynı bilinç ve aynı birlik ortaklığını paylaşıyoruz. Siyasi partilerin yöneticileri olarak sizden istediğimiz en önemli şey, Kurtuluş Savaşı ruhunu diri tutmanız ve Atatürk ilkelerinin ışığıyla aydınlanarak, Atatürkçülük yolunda yürümeniz. Siz Mustafa Kemal Paşa oldunuz da biz; her zaman, her yerde ve her koşulda peşinize takılmadık mı?” diyerek bitirmek istiyorum.