ARTISIYLA, EKSİSİYLE MUHARREM İNCE
Aşağıdaki yazıyı, 11.07.2018 tarihinde yazmıştım.
O günden bu yana, nelerin değişip nelerin değişmediğine birlikte karar verelim.
Cumhuriyet Halk Partisi tarafından, cumhurbaşkanı adayı gösterilen Muharrem İnce ile ilgili, daha önceki yazılarımda bir şeyler yazmıştım. Cumhurbaşkanlığı seçimi, ilk turda sonuçlandığı için, bu konuda başka bir şey yazmak istemiyordum.
Ancak, seçimlerden sonra; yanlı yansız herkes, Cumhuriyet Halk Partisi ve Muharrem İnce hakkında konuşunca -ben de- Muharrem İnce hakkında uzun bir yazı yazma gereği duydum.
Yazı Muharrem İnce ile ilgili olsa da, yazdıklarımı daha iyi anlatabilmek için, zaman zaman, diğer muhalif adaylara da değineceğim.
Sayın Muharrem İnce, öğretmen ve politikada tabandan tavana kadar, parti genel başkanlığı dışında her alanda görev yapmış biri olduğu için; hem toplum psikolojisini, hem de o toplumu nasıl coşturacağını çok iyi bilen biri. Bu özelliklerine, şiirsel bir anlatım ve espri anlayışını da katınca; Süleyman Demirel, Bülent Ecevit karışımı bir politikacı ortaya çıktı.
Buna karşın ben, onun bu özelliklerini, yeterince kullanamadığını düşünüyorum. Süleyman Demirel de, Bülent Ecevit de, -yaşasa ve Sayın Muharrem İnce’nin yerinde olsaydı- seçimden önce “Beni aday gösteren, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına genel başkan adayı olarak çıkmam” dediğini anımsayıp, seçimden hemen sonra, eşlerinin de bulunduğu bir yemekli toplantıda, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na “Sen, Onursal genel başkan ve partinin meclisteki genel başkan temsilcisi ol. Ben de, genel başkan olayım” demezdi.
Bu nedenle, Sayın Muharrem İnce’nin; bu konuda büyük bir hata yaptığına inanıyorum. Muharrem İnce, bir köşede sessiz oturup beklese veya az sonra dile getireceğim tutumu sergilese, Cumhuriyet Halk Partisi tabanı, onun genel başkan olmasını sağlayacaktı çünkü.
Muharrem İnce, seçim gecesi “Adam kazandı. Kutluyorum” dediği gibi, “Bir seçime girdim ve kaybettim. Seçimden önce söylediğim gibi, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına aday olarak çıkmayacağım. O nedenle, bu konuları konuşmayın” deseydi; seçimden sonra, Cumhuriyet Halk Partisi yerine; yeni Kanun Hükmünde Kararnameler, yapılan zamlar, şeker fabrikalarından çıkarılan işçiler, üreticinin 40 kuruştan sattığı patates-soğanın, tüketiciye 5 lirayı geçen ücretle satılmasını önlemek için, yıllardır savaş alanı olan bir ülkeden alınması ve alınan o ürünlerin insan sağlığına zararları konuşuluyor olacaktı.
Seçim sürecinde, gündemi belirleyen genellikle Muharrem İnce olmuştu. Seçimden sonra da o belirledi ama bu kez, yaşamı boyunca partisine oy vermeyen ve vermeyecek olanların, gerekli gereksiz konuşmasının önünü açan bir gündem yarattı.
Şimdi de gündemde, taciz ve tecavüz var. Bildiğiniz gibi, seçimlerden önce -ne derece doğru olduğunu bilmiyorum ama- bir kaç kez “Muharrem İnce’nin, tacizden fezlekesi var” denildi.
Sayın Muharrem İnce’nin yerinde ben olsaydım, son yaşanan istismar, taciz ve tecavüz olaylarından sonra, seçim nedeniyle alanlarda topladığım milyonları bu olayları protesto etmek için toplardım. Ardından da “Benim hakkımda da, taciz iddiaları var ama bu söylenenler yalan. Şu anda, dokunulmazlığım yok. İlgili mahkeme beni yargılasın ve suçsuz olduğum ortaya çıksın” derdim.
Yeryüzündeki sular mürekkep, ağaçlar kalem ve dünyada yasayan herkes yazar olsa, son yıllarda yaşanan istismar, taciz ve tecavüz olaylarını anlatmaya yetmez ama böyle bir eylem yapılsaydı, idam cezası isteğinden daha çok ses getirirdi.
Gene , Sayın Muharrem İnce’nin yerinde ben olsaydım, yaşanan tren faciasının olduğu yere giderdim. “Neden orada olduğumu” soranlara da, “Ben, 81 milyonun cumhurbaşkanı adayı olarak yola çıktım ve oy yüzdemi göz önüne alırsak, yaklaşık 27 milyon kişiyi temsil eden bir tabandan oy aldım. İnsanlarımız, bu durumdayken evimde oturup televizyon mu seyretseydim?” diyerek, halkımın yanında olduğumu, dosta-düşmana kanıtlardım.
Bildiğiniz gibi; seçimden hemen sonra “Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurultayı toplanmalı ve tabanın sesine kulak verilerek Muharrem İnce genel başkan seçilmeli” denilmeye başlandı.
Muharrem İnce’nin, partisinden %8 civarında fazla oy aldığı düşünülünce, bu öneriye hak vermemek mümkün değil. “Adam, partisinden epey fazla oy almış” çünkü.
Ancak ben, seçimi ikinci tura taşıyamadıkları için; Muharrem İnce ve diğer muhalif adayları başarısız buluyorum. Buna, İyi Parti ve Halkların Demokratik Partisi’nin, adaylarından daha çok oy aldığını da eklersek başarısızlık, daha net anlaşılır.
Bu başarısızlığı, ülkemizdeki seçim barajı da tetikledi. Ülke barajı, 12 Eylül yönetiminin eseriymiş. “Hadi canım sen de.” 12 Eylül anayasasının, neredeyse yarısı değiştirilip iki kez de, referanduma gidilmedi mi? O değişiklilerde, seçim barajı neden kaldırılmadı?
Millet İttifakı’nın hiç mi hatası olmadı? Elbette oldu.
Muharrem İnce, Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu, seçimi, ikinci tura taşıyacak söylemler yerine ikinci tura kalmış gibi söylemlerde bulundular. Bu büyük hata, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk turda yeniden cumhurbaşkanı seçilmesinin önünü açtı.
Bir siyasi partide, öne çıkan biri, o partiye genel başkan seçildiğinde, partisinin oy oranı en az %5 artıyor. Bu oran, kimi zaman %15 bile oluyor.
Sayın Muharrem İnce, cumhurbaşkanı adayı gösterilince, sözünü ettiğim o oy oranını arkasına aldı. Buna karşın, “Apolet sökme polemiği” bir kaç puanın kaçmasına neden oldu.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, geçmiş seçimlerde uyguladığı “Deniz Baykal mı, ben mi?” ve “Kemal Kılıçdaroğlu mu, ben mi?” taktiğini bu seçimde, biraz da apolet polemiğini kullanarak “Muharrem İnce mi, ben mi?” eksenine çekmeyi başardı çünkü.
Sayın Muharrem İnce’nin, “Bütün cumhurbaşkanı adaylarını ziyaret edeceğim” söyleminin gereği olarak, Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etmesini yadırgamıyorum. Bana göre; adam teröristse seçime sokmayacaksın, seçime sokuluyorsa da onun adaylığını tartışmayacaksın.
Seçim sürecinde de belirttiğim gibi “Hiç bir cumhurbaşkanı adayı, kaçak kullanım bedeli ile bankaların vatandaşın sırtından aldığı harç ve haraçlar için ne yapacağını dile getirmedi”
Bir de, devletin koyduğu kurallara göre “Gecikme Faizi” var. Buna da değinilmedi.
Devlet, kurum veya vatandaşların alacakları gecikince, gecikme faizi alma hakkı veriyor. Bu durum, ilk bakışta mantıklı görünse de uygulamalarda, bir takım mantıksızlıklar oluyor.
Bir örnekle açıklamak gerekirse; Emlak vergisi, yasalara göre iki taksitte ödeniyor. Buna karşın, vatandaşlarımızın çoğu, ilk ödemede hepsini ödüyor. İki taksit arasında, yasal olarak 6 ay var. Taksitler geciktiğinde, aylık gecikme faizi uygulanıyor ama erken yatırılan taksitte herhangi bir erken ödeme indirimi olmuyor.
Acaba, Sayın Muharrem İnce, alanlarda topladığı milyonlarca insana, sürekli “Miting alanına gelen bir vatandaş, rahatsız olunca ben, hemen doktor yönlendiriyorum. Recep Tayyip Erdoğan, kafasına su dökülmesini önermiş” gibi söylemler yerine bu tür toplumsal konulara değinse daha çok oy alır mıydı?
Seçimlerin, ikinci tura kalmamasının en önemli nedenlerinden biri de; adayların, hazineden bol bol para dağıtacak söylemlerde bulunması olmuştur.
Acaba, Sayın Muharrem İnce “Öğrencilere şu kadar, ev hanımlarına bu kadar para vereceğim” ve “Sınav ücreti almayacağım” söylemleri yerine “Eğitim ve sağlık hizmetleri, devlet eliyle ve ücretsiz olacak” ve “Size, hazineden para vermek yerine, çalışıp kazanç elde edeceğiniz iş alanları yaratacağım” deseydi, ikinci tura kalacak kadar oy alır mıydı?
Bana göre; 7 Haziran seçimlerinden sonra, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, -ana muhalefet partisi genel başkanı olarak kendisine başbakanlık görevi verilmediği halde Sayın Devlet Bahçeli’ye “Hükümeti birlikte kuralım. Başbakan sen ol” dediği gibi Sayın Muharrem İnce de “Cumhurbaşkanı olursam, falancayı cumhurbaşkanı yardımcısı yapacağım” diyerek, alabileceği bir kısım oyu kaybetti. İlk turda kazanamayacağını bile bile, ikinci tura kalmış gibi konuşarak -bir bakıma- boşa kürek çekti yani.
Sayın Muharrem İnce’nin ikinci tura kalamamasının, en önemli nedenlerinden biri de; arkasında, partisinden daha fazla bir destek olduğu halde, zaman zaman ortaya çıkan gerginliği oldu. Miting alanlarında, kimi zaman “Konuşmamı kesme” türü uyarılarından, bir kaç saniye sonra dönüp “O pankartta ne yazıyor?” veya “Ne söyleyeceksen şimdi söyle” türü söylemler, bunlardan bir kaçıydı.
Muharrem İnce ve diğer muhalif adayların en büyük yanlışı, Parlamenter Sisteme geçmek için oy istedikleri halde Cumhurbaşkanlığı Sistemine uyan söylemleri, daha çok oldu. Parlamenter sistemin gereği ve öneminden çok, neler yapacaklarını anlattılar çünkü.
Ülkemizdeki seçmenlerin, yaklaşık olarak üçte biri “Ülke kaosa sürüklenmesin” diyerek oy veren ve o günün iktidarına yakın bir tavır takınarak, “Gemisini yürüten kaptan” olanlar.
Sözünü ettiğim seçmen kitlesinden benim yaşıma yakın olanlar, Anavatan Partisi iktidardayken “Haydi gidip iki bira içelim” derdi. Şu anda, aynı insanlar “Namaz zamanı geldi. Haydi camiye gidelim” diyor. O kitlenin büyük bir çoğunluğu, bu seçimlerde; 7 Haziran seçim sonuçlarını anımsayıp “Seçim ikinci tura kalmasın” diyerek Recep Tayyip Erdoğan’a oy verdi.
Sayın Muharrem İnce, seçim gecesi; önce ortadan kaybolup, sonra bir televizyoncuya mesaj göndererek, kendisine oy verenlerin kırılmasına ve bir takım söylentilere neden oldu.
Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri de, seçim gecesi sonuçları benimsedikleri halde daha sonra “Elli bin sandıktan, hiç sonuç alamadık” diye açıklama yaptı.
Bu durum, geçmişteki “Cumhuriyet Halk Partisi’nin sorunu, genel başkanın kim olduğu değil, parti sözcülerinin tutarsız tavır ve söylemleri, temel sorunları belirlemede ve bu sorunların çözüm yollarını vatandaşa anlatmakta yapılan hatalardır” söylemimi doğruladı.
Bu partide, genel başkanlık yapabilecek en az 50 kişi var. Muharrem İnce, şu anda onlardan en şanslı olanı. Ancak, bu söylediğim sorunlar aşılmazsa, çok değil iki başarısız seçimden sonra “Kılıçdaroğlu gitsin” diyenler, “Muharrem İnce gitsin” demeye başlayacaktır.
Sözün kısası; Sayın Muharrem İnce’nin, sorunlara doğru teşhis koyup halka anlatıp anlatamayacağını ve artısını-eksisini, iki seçim yaşamadan anlayamayacağız.