SEÇİMDEN ÖNCE YAZDIKLARIM
14 Mayıs’ta yapılan seçim ile ilgili olarak; sosyal medya hesaplarıma, epey şey yazdığım halde köşe yazılarımda -daha çok- geçmiş yıllarda yapılan seçimlerde verilen mesajları yazdım ve geniş bir seçmen analizi yap(mış)tım.
Seçim sonuçları hakkında, daha sonra yazmak üzere; bugünkü yazımda, seçimden önceki paylaşımlarımdan birkaçını yazmakla yetineceğim.
O nedenle; bazı paragraflar arasında, konu kopukluğu olacağı için anlayışınıza sığınıyorum.
Birkaç yıl öncesine kadar, seçim sürecine girilirken; Adalet, İçişleri ve Ulaştırma bakanları istifa eder, yerlerine tarafsız kişiler atanırdı. Birkaç yıl önce o uygulamaya son verildi.
Adalet ve İçişleri bakanlarımız ile geçmişte; Ulaştırma Bakanlığı, Başbakanlık ve TBMM Başkanlığı yapmış birinin söylemlerine bakınca “Acaba,” diyorum “O uygulamaya son verenler, pişman olmuş mudur?”
Millet İttifakının “Erkek erkeğe veya kadın kadına evlilik yanlısı” diye suçlamak ve “hayvanlar ile insanların evliliğine sıcak bakmasından” başlayıp “14 Mayıs’ta, dış güçler ile yerli işbirlikçiler el ele verip siyasi darbe yapacak” tezi ile güçlendikten sonra “Bir taraf şampanya patlatırken, diğer taraf şükür namazı kılacak” süslemesiyle bile yetinmeyerek “İşgal güçlerine karşı, Kurtuluş Savaşı veriyoruz” türü söylemlerle yıpratılmaya çalışılmasının amacını -yetişkin- bir insan olarak ben, anlayamadım.
Daha çok “Teröristlerle işbirliği yapmakla” suçlanan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, “Alevi olduğu” da gündeme gelince “Ben, Aleviyim” dediği bir video paylaşmak zorunda kaldı.
Hemen ardından; Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu “Aleviyim” dediği için eleştirenler ile geçmişte O’nu “Alevi” diyerek yıpratmak isteyenler, aşağı yukarı aynı kişiler oldu.
Yaklaşık olarak, 3 ay kadar önce “Sayın Kılıçdaroğlu, Alevi kimliği üzerinden yıpratılmak istenirse, geri tepme etkisi olur” diye yazmıştım.
Nitekim, benim bölgemdeki tepkiler öyle oldu. (Ülke genelini, seçim sonuçlarına göreceğiz)
Ülke genelini bilemem ama Akdeniz Bölgesindeki oyların; %10’u Sinan Oğan ve Muharrem İnce alır ve geçersiz oy olur. %35 Recep Tayyip Erdoğan, %55 Kemal Kılıçdaroğlu alır. 32-38 ile 58-52 civarında da olabilir.
Seçim “Parlamenter Sistem mi, Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi mi?” eksenize çekilirse ülke genelindeki sonuç %57-51 ile %43-49 aralığında, Parlamenter Sistemden yana olur.
Birbirilerine laf yetiştirme ekseninde olursa da, Cumhurbaşkanı ikinci turda belli olur.
Seçim kampanyası “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi mi, Parlamenter Sistem mi?” eksenine çekilirse; Cumhurbaşkanlığı seçimi, ilk turda sonuçlanır. Yoksa, ikinci tura kalır.
Şu anda; iktidar geçmişi kötülüyor, muhalefet iktidarı. İktidar bugünü güzelleştirmeli, muhalefet geleceği nasıl, daha güzelleştireceğini anlatmalı oysa.
Onlar, bizi doğru yönlendiremezse , oyumuzu -yukarıda da dikkat çektiğim gibi- “Parlamenter Sistem mi, Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi mi?” sorusuna vereceğimiz yanıta göre kullanmak zorundayız.
O nedenle; “Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi sürsün mü -yeniden- Parlamenter Sisteme mi geçilsin?” Oyunuzu kullanmadan önce, kendinize bu soruyu sorun ve Milletvekili seçimleri için, oy pusulasının uzunluğu, yaklaşık olarak 1 metre olacağı için pusulayı, önce katlayıp sonra oy kullanın.
Oyunuzu kullanmadan önce, aklınıza “Seccade” de gelebileceği için, o konuya da -kısaca- değineceğim.
Birkaç yıl önce; bir miting sonrası, bayrağa basmış insan resimlerini gördüğümde “Mitinge giden biri yere bakmayacak kadar heyecanlı olur. O nedenle, görmemiş olabilirler. Bir kusur varsa, o bayrağı yere atanlardadır” demiştim.
Seccadenin üstünde resim çektirenler için de, aynı şeyi düşünüyorum. Orada bulunanlar, resim çektirenler ve resmi çekenler, o anda yerde ne olduğunu görmezler. Bir kusur varsa, o seccadeyi, üzerinde namaz kıldıktan sonra orada bırakıp gidendedir.
Ayrıca, cumhurbaşkanlığına aday olmuş biri ve ülkemizin en büyük şehrinin il başkanının, bilerek, isteyerek ve kasıtlı olarak, seccadeye basacağına da inanmıyorum.
İnanmam için, akıl tutulması yaşamam gerekir çünkü.
Bu nedenle; ülkemizin onca sorunu varken ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu özür dilemişken “Sinekten, yağ çıkarmak” için uğraşmak yerine, depremden zarar gören insanlarımızın sorunlarını çözmeye öncelik verelim.
Yukarıda yazanları, Nisan Ayında yazmıştım. Aşağıda yazanları da Mayıs ayında yazdım.
Oyların seyrini değiştirerek, olağanüstü bir gelişme olmazsa; cumhurbaşkanı, birinci turda seçilir ve oy kullanan seçmen oranı %82’den az olursa Sayın Recep Tayyip Erdoğan, çok olursa Sayın Kemal Kılıçdaroğlu kazanır.
Seçimin, ikinci tura kalması için; Sinan Oğan veya Muharrem İnce’nin, kendisini destekleyen partilerden daha çok oy alması gerekir.
Ben, bunları dile getirdiğim gün; yurdumuzun değişik yerlerinde, siyasi ortamı germeye yönelik olaylar olduğu için “Sayın Ekrem İmamoğlu’nun miting alanına, Sayın Sinan Oğan’ın konvoyuna ve CHP milletvekili adaylarına, taşlı saldırı yapanlar ve olaylarda ihmali olanlar -bir an önce- tespit edilip yakalanarak yargıya teslim edilmelidir. Mercimek kadar beyni olmayanların; yüreklerine ve düşüncelerine oturmuş olan taşların yanında, ellerine aldıkları ve attıkları taşlar mercimek kadar kalır” diye yazmıştım.
Daha sonra, yazdıklarımla yetinmeyerek; Siyasi partilerin Sayın genel başkanlarına “Ortamı, daha çok germek yerine; seçimin, Türkiye Cumhuriyetinin 100 yılına yakışır bir düzeyde olması için -lütfen- gerekeni yapın” Seçmen kardeşlerime “Siyasi gerginliğin daha da, artmaması ve devletimizin ikinci seçim masrafı olmaması için, cumhurbaşkanlığı seçimini ilk turda sonuçlandıralım (mı?)” demiştim.
Yalakalık yaparak veya kötü emellerini yaşama geçirmek isteyenleri de “Üç beş OY uğruna, vatandaşın iyi niyeti ve ülkemizin kaderiyle -lütfen- OYun OYnamayın. Faturası ağır olur çünkü” yazmıştım.
Seçimden birkaç gün önce ve seçim sabahı da “Haydi gidip oy verin, son noktayı koyverin” diye yazarak son noktanın konulmasını ummuştum ama son noktayı koymak için, 2 haftalık süre daha varmış.