BAYRAMLARIMIZ
Bayramlarımız bir araya gelmemizi sağlayan en önemli günlerdir. Birbirimize yeniden kavuşma mutluluğunun, sevginin, saygının paylaşıldığı, kırgınlıkların, küskünlüklerin genellikle son bulduğu yapıcı, olumlu günler.
Çocukluğumda; dün normal olarak merhabalaşıp giden insanların bugün birbirlerine sarılıp öpüşmeye başlamasının ne anlama geldiğini anlamakta zorlanırdım. Her gün önünden öylesine gelip geçtiğimiz evlerin kapısını çalıp el öpmemizin, onların, bize şeker vermelerinin ne anlama geldiğini de anlayamazdım.
Okula başladığımda Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında neden el öpülmediğini anlamakta zorlanmıştım.
Anlayışı kıt bir insan olmam o zamandan kalma yani.
Tıpkı cenazelerimiz gibi, düğünlerimiz gibi, ulusal ve dini bayramlarımız da bizleri bir araya getirmenin kaynaştırmanın yanında insan olmamızın paylaşmayı gerektirdiğini de aşılıyor değil mi?
Bu yüzden bayramlarda çocuklarımıza örnek olmamız kaçınılmaz oluyor.
Yaşlandığımızda çocuklarımızın bayramda yanımıza gelmesini, gelemiyorlarsa en azından telefonla aramalarını istiyorsak önce biz büyüklerimizin yanına gidelim veya telefonla arayalım onları.
Hem de çocuklarımızın yanında, çocuklarımızın da onlarla konuşmalarını sağlayarak.
Çünkü yetiştirdiğimiz çocuklarımız bebeklikten başlayarak bizleri öyle veya böyle örnek alırlar, taklit ederler.
Onların olumlu veya olumsuz olmaları, bizlerin olumlu veya olumsuz olmamızla doğru orantılıdır.
Her zaman, her yerde, her koşulda “Ne ekersen onu biçersin” yani.
Kurban bayramının, “et alıp yiyemeyecek kadar yoksul olanların, varlıklıların kestiği hayvanların, dağıtmak zorunda olduğu üçte birlik bölümünden kendi payına düşeniyle hiç değilse senede birkaç gün et yiyebilmesi için olduğunu” hepimiz biliriz. Ama günümüzde “kanı dışarı, eti içeri” yöntemi geçerli olduğu için bu pek uygulanmaz.
Yiyeceği ekmeği almakta zorlanan ailelerin “çocuklarım el eline bakmasın” mantığıyla, borç para alarak kurban kesmek zorunda olduğu bir toplumda öncelikle dini bütün(!) yaşayanların bayramı kutlu(!) olsun.
Kızımın 4-5 yaşlarında olduğu yıllarda, herkes gibi ben de kurbanlığımı birkaç gün önceden aldım ve evde beslemeye başladık. Kızım, bir yandan gelip gidip hayvana ot veriyor, yem veriyor, su veriyor, bir yandan da
-Ben senin etlerini yiyeceğim….. diyerek okşuyor, kucaklıyor, seviyor.
Bayram sabahı; kızım uyurken kurbanımızı kestik, ortalığı toparladık, mangalımızı yaktık bir yandan pişirip bir yandan yerken kızım da uyanıp geldi. Bir kaç lokma yedikten sonra
-Koyunum nerde? diye sordu.
-Onu kestik, hani etini yiyecektik ya, işte onu yiyoruz, demeye kalmadan
-Katiller, siz benim koyunumu kestiniz, diyerek tepkisini koydu ve o günden sonra uzunca bir süre et yemedi.
Allah affetsin bu nedenle ben, yıllardır kurban kesmiyorum, kesemiyorum.
Bunun yerine; her yıl üniversite kazanan birkaç öğrenciye karınca kararınca bir kaç kuruş cep harçlığı vermemin yanında, çevremdeki çok yoksul birkaç aileye, bununla evine veya çocuklarına bir şeyler alsın diye karınca kararınca yardımda bulunuyorum.
Mehmetçik Vakfı, Kızılay gibi kurumlara para göndererek kurban ibadetinin yerine getirilmesi gibi bir şey olarak görüyorum bunu.
Hem yardım bire bir tanıdığım, gerçekten ihtiyacı olan birine gidiyor, hem aynı günde kesilen milyonlarca hayvandan en az birinin canını bağışlamış oluyorum, hem de dinin gereğinin yanında insan olmamın gereği olan bir davranışı yerine getirerek topluma örnek olduğuma inanıp mutlu oluyorum.
Allah, kurban kesenlerin de, benim de yaptığımı kabul eder diye inanıyorum.
Gerisi Allah’la benim aramdaki bir şey kuşkusuz.
Kızlarımızı, bacılarımızı, kadınlarımızı, annelerimizi törelerimize, insanlarımızı kan davalarına kurban etmeyeceğimiz günlerin başlangıcı olacak kadar uğurlu, bayram gibi yaşayacağımız günlerin başlangıcı olacak kadar güzel, mutlu, huzurlu, sağlık ve başarı dolu bir kurban bayramı dileğiyle;
HERKESE –şimdiden- İYİ BAYRAMLAR!