27 Kasım 2024

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ve “FOSFORLU” EDEBİYATI

 

Ramazan Kara

İstanbul Sözleşmesi’nden; ilk imzalayan ve İstanbul’a sahip olan ülkenin ayrılmasını bir türlü anlayamadım.
O nedenle – ilgili haberlere, hala- inanmak istemiyorum.
Keşke; İstanbul Sözleşmesi hakkında yorum yapacak olan herkes -konuşmaya başlamadan önce- sözleşme metninin tamamı okusa.
“Cumhurbaşkanına uluslararası sözleşmelerden çekilme yetkisi veren” bir Kanun Hükmünde Kararname, Cumhurbaşkanı tarafından imzalanıp Resmi Gazetede yayınlanırken, bu günleri öngörerek gerekli itiraz ve tepkiyi -o zaman- göster(e)meyenlere, ne denir?
İstanbul Sözleşmesi hakkında, yalan yanlış söylemlere inanmaktan başka bilgisi olmayanlar için birkaç kısa bilgiyi sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Cinsiyet değiştirmeye izin veren yasa, 1988’de kabul edildi.
Zinanın, suç olmaktan çıktığı yıl: 2004
Mevcut yasalarınızda ve İstanbul Sözleşmesinde “Eşcinsel evliliğe izin veren” bir hüküm yok.
İstanbul Sözleşmesine göre; kadına şiddet uygulamak ve kadını -sözle veya başka bir yöntemle- taciz etmek suç.
Sanırım, İstanbul Sözleşmesine göre; İyi Parti genel başkanı, Sayın Meral Akşener’e “Fosforlu Cevriye” demek de suç.
Fosforlu Cevriye filmini, birkaç kez izlediğinizi düşünerek o konuya değinmek yerine FOSFOR elementi hakkında bir şeyler yazmadan edemeyeceğim.
FOSFOR; insan vücudunda, kalsiyumdan sonra en çok bulunan, kimyasal elementtir. Fosfor bileşenleri, bütün organizmalar ve DNA yapısı için büyük önem taşır. Simgesi “P” atom sayısı “15” atom ağırlığı “30,97” yoğunluğu “1,83” olan fosfor; balmumu kıvamında, yarı saydam, karanlıkta ışık yayan, sarımsak kokulu ve zehirli bir elementtir.”
Fosfor elementinin; Sayın Meral Akşener’e yönelik sataşmaları içeren, Fosfor Edebiyatı” ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur yani.
Sanırım, Sayın Meral Akşener -yapılacak ilk seçimde- merkez sağdaki oyları almak istiyor. (Buna, Kürt kökenli sağ oylar da dahil)
Merkez sağ ve ülkücü oyların çoğunu alanların rahatsız olup “Fosfor Edebiyatı yapmalarının temelinde yatan da bu olsa gerek.
Yukarıdaki metni, 17.04.2021 tarihinde yazmıştım.
Son günlerde gündeme oturan “ÇÜRÜK” ve “SÜRTÜK” polemiği nedeniyle yeniden gündeme getirmek istedim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk, milletvekillerine -hatta- her söylediğine karşı çıkan -kadrolu- rakiplerine “Efendiler” diye hitap ederdi.
Milli Görüş Siyasetinin lideri, Sayın Necmettin Erbakan da -siyasi rakiplerinden söz ederken, söze “Beyefendi” diye başlar veya adının sonuna “Bey” sözcüğünü getirerek konuşurdu.
O nedenle; hem Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün oturduğu Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan, hem de Sayın Necmettin Erbakan’ın yanında siyasete başlamış olan cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan “Sürtük” sözcüğünü kullanınca çok üzüldüm.
Dilerim ve umarım, o sözler -konuşma metnini başka biri hazırladığı ve o metin -ekrandan-ilk kez okunduğu için söylenmiş olsun.
Cumhurbaşkanı olarak ülkemizin aile büyüğü sayılan cumhurbaşkanımız “sürekli, konu komşu veya sokaklarda gezen” ve “bayağı kadın, hayat kadını, or.sp.” gibi anlamları olan o sözcüğü, bilerek ve isteyerek kullanırsa bazı vatandaşların, birbirlerine karşı da kullanmasından korkarım çünkü.
Yazımı, aile büyüklerinin konuşmalarından etkilenerek anneme hakaret eden bir öğrencimle ilgili anımı anlatarak bitirmek istiyorum.
Yazılıdan -100 üzerinden- 25 puan alan bir öğrencimin, benim için “Or.sp. çocuğu, çok zor sorular sordu” dediğini öğrendiğimde -çocuğun söylediği o sözün anlamını bilmediğine inandığım için- kızmak yerine, yanıma çağırarak “Senin, o söylemine göre; benim annem babamdan başka erkeklerle birlikte olmuş. Yani benim annem, kötü kadınmış. Ben, bu durumu bilmiyordum. Sen, söyleyince öğrenmiş oldum” deyince çocuk ağlamaya başladı ve “Özür dilerim öğretmenim. Ben, o sözün dediğiniz anlama geldiğini bilmiyordum. Annem, babama kızınca öyle söylediği için söylemiştim” diye özetleyebileceğim şeyler söyledi.