NELER OLUYOR?
İstanbul’un bir sahilinde, yoldan gelip geçenlerin gözü önünde, açık alanda sevişen bir çift. Videoda yer alanlar hakkında, özellikle sosyal medyada “Suriyeli” ve “Türk vatandaşlığına alınmış mülteci” olduğu yönünde haberler çıksa da İstanbul Valiliği “Türk bir erkek ile Polonyalı bir kadın” diye açıklama yaptı.
İstanbul’un başka bir sahilinde, çırılçıplak bir durumda sırt üstü uzanıp güneşleyen bir erkek.
Telefonu tamir ettirmek için işyerine gelen genç kıza sarkıntılık edecek kadar aşağılık bir telefon tamircisi ve çığlık attığı için çığlığa koşanlar tarafından kurtarılan bir genç kız.
Bir erkek çocuğa sarkıntılık ettiğini görenler tarafından linç edilmek üzereyken kurtarılan bir Afgan ile kadınların görüntülerini çekerken polis tarafından yakalanan ve polise “Size para vereyim. Beni bırakın” diyebilecek kadar pişkin başka bir Afgan.
Manavgat’ta, çocuğu ile birlikte, anadan doğma soyunmuş bir durumda işlek bir caddede yürüyen bir kadın.
Gaziantep’te, zihinsel engeli de olan Suriyeli yaşlı kadını, sokak ortasında “Çocuk kaçırıyor” diye suçlayıp sokak ortasında, herkesin gözü önünde tekmeleyen, suç dosyası kabarık bir genç
Bursa’nın Nilüfer ilçesindeki bir okulda düzenlenen eğlencede; okul salonunda ve ilkokul öğrencilerinin önünde kıvrak danslar sergileyen bir dansöz.
Mersin’in Mezitli ilçesindeki bir Anadolu Lisesinde -Cumhurbaşkanımızın Gezi Olaylarına katılanlar için söylemiş olduğu- “sürtük” sözcüğü hakkında çıkan tartışmadan sonra; tartışmaya taraf olan öğretmen eşinden aldığı haberden sonra okula gelerek eşiyle tartışan öğretmene yumruk atan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde yönetici olan biri.
Antalya’nın -benim de memleketim olan- Serik ilçesindeki bir lisede, Kur’an-ı Kerim’i tekmeleyen bir lise öğrencisi ve olaya kahkaha atarak eşlik eden birkaç arkadaşı.(Bu olayın, İmam Hatip Okulları ağırlıklı eğitimin yaygın olduğu bir zaman diliminde yaşanması ve olaya neden olan öğrencilerin, yüz yüze eğitimle -daha çok- eğitilmesi gerekirken Uzaktan Eğitim ile cezalandırılması hakkında diyecek söz bulamıyorum.)
Zarar eden bir ÇayKur.(Beni, öyle bir kuruma, yönetici olarak atasalar; müdürlük maaşı istemem ve kâra geçirip zararını da en geç 5 yılda kapatırım.)
Son günlerde “Et ve Süt Kurumu’nun da epey zararda olduğu” yönünde haberler var.(Zararı kapatıp kara geçmek için oranın da müdürlüğünü yapabilirim. Hem de, maaş almadan.)
Bir yanda; geçen yıl olduğu gibi bu yıl da; dalgalı olması gerekirken salyalı olduğu için gündeme gelmeye aday denizlerimiz. Diğer yanda “Denizlerimiz, salyalı olduğu için hepimiz -az veya çok- suçluyuz” diyerek gerekli önlemleri almamız gerekirken ve “İyilik yap, denize at” diyen bir nesil tarafından büyütüldüğümüz halde her türlü pisliğini denize bırakan bir nesil olan biz.
Sanırım “Dağlar seni, delik delik delerim” diye başlayan türküyü de yanlış anladık. Önce, delik deşik ettiğimiz dağların “Kalbur alıp toprağını eledik” şimdi de kuzu gibi “Ardın sıra meliyoruz” çünkü.
Bir yanda, her yaz mevsiminde yakılan ormanlarımız. Diğer yanda, yangınları önleyemeyen ve gerekli alt yapımız olmadığı için zamanda söndürme konusunda çaresiz kalan biz.
Geçen yıl yaşanan yoğun yangınlardan sonra, yeni yaz sezonu için -yeteri kadar, yangın söndürme uçağı ile helikopter alınarak ve gözetleme kulesi yapılarak- gerekli önlemler alınmıştır inşallah.
Keşke bilim “SEL” olup aklımıza da aksa ve cehaletimizi alıp götürse.
Yukarıda yazdıklarımı okuduktan sonra “Bu ülkede, hiç mi, olumlu bir şey yok kardeşim?” diyerek isyan ettiğinizi veya etmek üzere olduğunuzu tahmin edebiliyorum.
Elbette var.
Ankara Büyükşehir Belediyesi başkanı Sayın Mansur Yavaş’ın, 300 Çölyak hastasına -her hafta, ücretsiz ve düzenli olarak- gulitensiz ekmek dağıttığını biliyor musunuz?
Ben, geçen yıl öğrenmiştim. Bu güzel haberin üzerinden bir yılı aşkın süre geçtiği halde, nedense -hala- hak ettiği kadar haber olamadı.
Yıllardır “Muhtarlık olan her yerleşim biriminde, öğrenci sayısı kaç olursa olsun okul da olmalı” diyen biri olarak, Milli Eğitim Bakanlığının “Nüfusu az ve dağınık olan köy ve benzeri yerleşim yerlerinde öğrenci sayısına bakılmaksızın valilikçe uygun görülmesi durumunda Bakanlık onayı ile ilkokul açılır.” kararını, doğru buluyor ve destekliyorum.
Gene yıllardır “İlkokul en az 1+5=6 veya 1+1+5=7, Ortaokul 3, Lise 3 olmak üzere 12 veya 13 yıl zorunlu ve ücretsiz olmalı” diyen biri olarak Cumhuriyet Halk Partisinin “İlkokul 1+5=6, Ortaokul 3, lise 3, toplam 12 yıl” olarak uygulamayı düşündüğü Zorunlu Eğitim Sitemini de değerli buluyor destekliyorum.