27 Kasım 2024
Ramazan Kara

Bir insan, bir baba, bir öğretmen, bir köşe yazarı, her şeyden önemlisi “duyarlı olduğuna” inanan bir yurttaş olarak ben; çevremde, ülkemde ve evrende yaşanan olaylara karşı duyarsız kalamıyorum.
Dolayısıyla; gerektiğinde, iktidarda bulunanları ve muhalefette olanları da, kıyasıya eleştiriyorum. Yalnız eleştirmekle kalmayıp eleştirdiğim yönleri, enine boyuna belirttikten sonra -bana göre- olması gerekenleri de dile getiriyorum.
O nedenle; bazı köşe yazılarım, iktidarda bulunanları veya muhalefette olanları, gözü kapalı destekleyenler tarafından, okuyup yazılanları dikkate almak yerine eleştiriliyor.
Eleştiriler ve önerilen çözümleri okuyup anlamak yerine, iktidarın yaptığı her şeyi doğru görenlerin “Hükumetin yaptığı yolları, havaalanlarını ve benzerlerini, neden yazmıyorsun?” muhalefetin hep haklı olduğuna inananların da “İktidarın yaptığı onca yanlışa karşın muhalefetteki partileri neden eleştiriyorsun?” türü söylemleriyle karşılaşıyorum.
Sözün kısası; destekledikleri partinin, genel başkanı veya sözcüleri; çözüm yerine -bahaneler yüklü- laf üretirken gıkı çıkmayanların, eleştirileri ile sık sık karşılaşıyorum.
Benim “Her şeye karşın, iyi niyetli olmak” gibi bir özelliğim var.
Neredeyse “Aptallık” denecek kadar saf olduğum anlar ve düşüncelerim de cabası.
İşte onlardan birkaçı;
Atalarımız “Ayı yavrusunu, döverek sever” dediği ve kendimi -zaman zaman- ayı gibi kaba hissettiğim için “Yaratılanı severim, yaratandan ötürü” ama ayının yavrusunu sevdiği gibi.
FETÖ, PKK, YPG, PYD ve IŞID(DEAŞ) gibi örgütlerle terör, Müttefikimiz olan birçok ülke ile Teröre Destek Olma, Yunanistan ile Adalar ve Deniz sorunumuz var.
Tarım ve Hayvancılık can çekişiyor.
Vatandaşın en büyük sorunu, fren tutmayan zamlar ve hayat pahalılığı.
Böyle bir durumda; bu sorunları, bir an önce çözmesi gereken siyaset kurumunu yönetenler, birbirlerine karşı “İllet, Zillet, Hırsız, Yurt Dışına Kaçacak, Çürük, Sürtük, Cibiliyeti Bozuk, Terörist, Terör Sevici, Cumhurbaşkanlığına Kim Aday Olacak” demekle uğraşalar bile ben onları, eleştirmek yerine anlayışla karşılarım.
Başkasına göre saçma sapan olsa da benim, gurur duyduğum şöyle düşüncelerim de var:
Birkaç gün önce “Buralardan gitmek istiyorum ama param yok” diyen birine “Öl o zaman. Yatacak yer, yolculuk, yemek ve dua masraflarını yakınların öder” dedim.
Yüzüme “Deli mi ne?” der gibi bakıp gitti.
Keşke, Temmuz ayında -çalışanlara- yapılacak olan zamlar da kur korumalı ve -artı- aylık enflasyon farklı olsa…
Keşke, Akaryakıta da yatırım yapabilsek. Söz gelimi;1000 litre akaryakıt parası yatırıp ay sonunda, 1000 litre akaryakıt parası ve faizini alabilsek.
Son yapılan zamlardan sonra; içki, sigara ve çaya yatırım yapmak isteyenler için de benzer bir şey düşünülebilir.
Aç değiliz. Açıkta değiliz. Aç ve açıkta kalırsak; beslenmek için -ayaklarımı toprağa gömerek- fotosentez yapmaya başlayalım. Canımız su isteyince de su koy veririz.
Birkaç ay önce, Et ve Süt Kurumu yetkilisi olan biri “Zamları, kuyruk çok olduğu için yapıyoruz” diye bir açıklama yapınca “Kuyruk acısı” gibi hissetmek yerine, ya zam yapanlara “Bulmuşsunuz bir yağlı kuyruk” diyorum ya da zamları eleştirenlere dönerek “Kuyruk yağı -Canan Karatay hanımefendinin de sık sık dile getirdiği gibi- önemli bir besin kaynağıdır.” diyerek saçmalama hakkımı kullanıyorum.
“Bulmakta zorlandığımız ve epey pahalı olan kuyruk yağının oluşumu için koyunun ve koçun iyi beslenmesi gerekir. Hem onların beslendiği ürünler ithal olunca hem de yem ve saman çok pahalı” diyenler olunca da “Aç kalmış koyun yok. Her taraf, doğal besin, ot.” deyiveririm.
“Ek göstergeler, yılbaşında arttırılacak” açıklamasını duyunca, aklıma “Ocak ayından önce erken seçime gidilir mi?” diye düşünmeye başlarım.
Yasa çıkmak üzere ve yasa çıkınca “Ocak’ta paraları almanız için yasayı çıkardık. Siz de, sandıktan oyları çıkarın” der gibi sandık gösterilebilir çünkü.
Rahmetli Turgut Özal -başbakanken- tüketim ürünlerine yapılan zamlardan sonra “Seçim bitti, zam yaptınız. Seçimden önce neden yapmadınız?” diye soranlara “Zamlar, seçimden önce yapılır mı? Ben, enayi miyim?” demişti.
Ek gösterge zamları, maaşları arttıracağı için seçimden önce yapılmış olabilir yani.
Turgut Özal’dan söz edince, Erdal İnönü ile televizyonda tartışırken; birbirlerine, sövüp saymadan ve hakaret etmeden getirdikleri, iki güzel anıyı anlatmak istiyorum.
Turgut Özal: Erdal Bey, siz politikadan anlamazsınız.
Erdal İnönü: Sayın Özal, siz kısa pantolon giyerken bizim evde devlet politikaları konuşulurdu.
Turgut Özal: Sayın İnönü -bizi eleştirirken- öyle bir karamsar tablo çizdiniz ki; söylediklerini dinleyen ve tipine bakanlar, ülkemizde kıtlık var sanacak.
Erdal İnönü: Sayın Özal, sizin tipinize bakan da, ülkemizdeki kıtlığın nedenini anlayacak.
Yazımı, en ilginç fantezimi yazarak bitiriyorum.
Siyasi parti liderlerinin, birbirleriyle; adından önce “Sayın” ve adından sonra -karşısındakinin cinsiyetine göre- “Bey” veya “Hanım” sözcüğünü getirerek konuşacağı günlerin yakın olduğuna inanıyorum