MEMUR MAAŞLARI, BÜTÇEYE YÜK MÜ?
Yaklaşık 50 yıldır “Sosyal devlet olmanın gereği olarak; Eğitim, Sağlık ve Güvenlik hizmetleri devlet tarafından ve tamamen ücretsiz olsun. Haberleşme için, her yurttaşa ücretsiz belli bir internet kotası verilsin” diyorum.
Devlet kurma fikri, dağınık olarak yerleşik yaşam sürdüren veya göçebe yaşayan insan nüfusu artmaya başladıktan sonra; sağlık, güvenlik, barınma ve eğitim hizmetlerini -herkese- eşit şekilde dağıtacak bir kuruma gerek duyulduğu için ortaya çıkmıştır çünkü.
O nedenle; her ülkede yaşayan insanlar ve kurumlar -dolaylı veya doğrudan- devlete vergi öder. Devlet de, aldığı vergiler ile o ülkede yaşayanların, can güvenliğini sağladıktan sonra; sağlık, barınma, eğitim, haberleşme, ulaşım ve benzeri haklardan yararlanması için gerekli alt yapıyı oluşturarak hizmet eder.
Dolayısıyla, devleti yönetenlerin “Yol, köprü ve havaalanı yaptık. Hastane ve okullar açtık” ve benzeri şeyler söylemelerini gereksiz ve anlamsız bulurum.
Yolu, köprüyü, havaalanını, hastaneyi, okulu ve benzerlerini vatandaş olarak ben yapmayacağım. Vatandaş olarak ben, o hizmetlerin yapılması ve o hizmetlerden yararlanmak için vergimi düzenli olarak ödüyorum çünkü.
Devlet, yukarıda sözünü ettiğim hizmetlerin düzenli sağlanması için; gerekli alet ve makineleri alacak planlamalar yapıp ödenek ayırdığı gibi o hizmetlerin düzenli sağlanması için maaşını ödeyeceği, yeterli sayıda personel de çalıştırmak zorundadır.
Maaşı eline geçmeden, gelir vergisi kesilen memurlar da, görevli olduğu kurum ve alanda düzenli olarak çalışıp devletin çarkını dönmesini sağladığı için para alır.
Emekli bir öğretmen olarak; hem çalıştığım ve hem de emekli olduğum dönemde aldığım ücreti düşük bulan biri olduğum için “Memur maaşları, bütçeye yük oluyor” diyen Sayın milletvekilini, kınıyorum ve daha önce maaşıma dil uzatan, kendini bilmez biri ile aramızda yaşanan bir olayı anlatmak istiyorum.
Yıllar önce, ilk Sürücü Belgemi almak için ilgili kuruma gitmiştim.
Emniyet Müdürlüğünün de bağlı olduğu vali yardımcısı yakın arkadaşım olmasına karşın, işlem önceliği için torpil istemeden sıraya girdim.
Meğer, pratikte değil, sözde sırayla işlem yapılıyormuş.
Sıra dışından sızıp öne geçtikten sonra, dosyasını, çalışanlarının masasına bırakarak işini yaptıran birçok kişi olunca; ben de masaya yaklaşıp elimdeki dosyayı epey havaya kaldırdıktan sonra masaya bırakıverdim.
Dosyanın çıkardığı sesten sonra -dosya kendi masasına bırakıldığı için- orada görevli 2 kişiden biri olan erkek, benimle kavga yapmak için sert bir karşılık bekleyen bir tavırla ayağa kalktı ve “Ne oluyorrr?” diye sordu.
Çok sakin bir ruh hali ve ruhumdan daha sakin bir ses tonuyla “Hiiiç. Sıraya girmeden; dosyasını, bu masaya bırakanların işlem önceliği olduğunu görünce havam olsun diye dosyamı yukarıdan bıraktım” diye karşılık verdim.
O halimi gören adamcağız, çileden çıkmış bir durumda “Sıraya geeeeeç!” diye bağırınca da “Sıraya geçmesine geçerim ama sıra dışından 1 kişi bile araya sızarsa seni -çok yakın arkadaşım olmasına karşın, sıra bekleyenlere saygısızlık olmasın diye bana, sıra ayrıcalığı sağlamasını istemediğim- amirin olan vali yardımcısına şikayet ederim” deyiverdim.
Az önce, aslan kesilerek bağıran adamcağız “Tamam ağabey, sıraya girmeyen kimsenin işlemini yapmayız” diye karşılık verince, ben de tartışmayı uzatmadan sırama geçtim.
Sıra, düzenli işlemeye başlayınca, yarım saat kadar sonra benim sıram da geldi ama benim işlemimi yapma sırası, genç bir kız olan görevliye düştü.
Kızcağız, çok saygılı ve içten işlem yapmaya başlayınca, kendisine kartımı uzatıp “Yardımcı olabileceğim bir durum olursa çekinmeden arayabilirsiniz. Hep böyle kalırsın inşallah” dedim.
Kız, kartıma baktıktan sonra “Benim babam da öğretmendi. Sizin gibi ne dediğini, ne istediğini de bilen biriydi. O yüzden; sizinle tanışmak -benim için- rahmetli babamı, yeniden görmek gibi oldu. Size, çok teşekkür ederim” deyince, gözlerimin dolduğunu gördü ve yerinden kalkarak önce elimi öptü, sonra da sarıldı.
O duygusal anlar yaşanırken, az önce tartıştığım insan kılıklı yaratık “Öğretmenler, ne iş yapıyor ki? Bir sürü de para alıyorlar” deyince, kan beynime sıçradığı halde, çok sakin bir ses tonuyla “Öğretmenler, iyi insanlar yetiştirir. Karşılığında da, hak ettiği ücretin epey altında bir ücret verildiği halde, senin gibi eğitimin önemini bilmeyenler; verilen ücretin, bir sürü para olduğunu sanır.” dedim.
O kadar ağır sözlerden sonra o yaratığın, gıkı bile çıkmadığı için de rahatladım.
Milletvekillerinden birinin “Memur maaşları, hazineye yük oluyor” dediğini duyunca “Keşke, milletvekili seçilmiş biri; memurların, devletin çarkını döndüren en güçlü dişli olduğunu ve ücretini almadan vergisini ödediğini için, hazineye yük değil en büyük destek olduğunu anlayabilecek kadar bilgili olsaydı” diye düşündüm.