27 Kasım 2024

YÖRÜKLER ve TÜRKMENLER -5-

Ramazan Kara

Ülkemize, son yıllarda gelen Afganistan ve Suriyeliler bile -bir şekilde örgütlenerek- birlikte hareket ederken biz Yörükler, parça parçayız.
Bunun en önemli nedeni de, kendi özümüzden çıkıp çıkar peşinde koşan; soyu Yörük ama kendi Yörük gibi davran(A)mayanlardır.
Rahmetli Ruhi Su, bir şiirinde “Ağaç demiş ki, baltaya; sen beni kesemezdin ama sapın benden/Bak, şu ağaçtaki bilince sen/Ölen ben, öldüren benden” diyor ya; Yörüklerin çektiği, her çilenin altında, yukarıda sözünü ettiğim Yörük gibi davranamayanların parmağı var.
Hepimizin bildiği gibi “Anadolu Kültürü” dediğimiz ve bu ülkede yaşayanların; neredeyse, tamamı tarafından benimsenmiş gelenek ve göreneklerimiz var.
Sözünü ettiğim kültürün temelini de; Yörük ve Türkmenlerin, doğal yaşamları oluşturmakta.
O kültürü, yok etmek için; günden güne, düşüncelerimize ve yaşantımıza yerleştirilen bir Dizi Film Kültürü oluşturuldu.
Adı, Radyo Televizyon Üst Kurulu(RTÜK) olan kurum ve ülkemizde “Ahlak ve Din Zabıtası” görünmeye çalışan şarlatanlar; her şeyden önce “O tür dizilerin yerine Eğitim ve Kültür Programları olsun” diyeceklerine, RTÜK yöneticileri “İncir çekirdeğini doldurmayan” sözler için ceza verirken, şarlatanlık yapanlar da “Kiminle kime nikah düşer?” türü soruları yanıtlamak ve “Yalakalığını yaptığım birine, söz söyletmeyeceğim gibi, benden daha çok yalakalık yapanları yerden yere vururum” tavırları sergilemekte…
Dünkü yazımda da, sözünü ettiğim ve temeli, çok eskiye dayanan “Mor Cepken” diye bir Yörük geleneği olduğunu biliyor musunuz?
Kadına şiddeti ve Kadın cinayetlerini önlemek için, günümüzde sıkça kullanılan “Mor Çatı” diye bir kavram var ya; o “Mor Çatı” adını, Yörük Kadınlarının baş tacı edildiği “Mor Cepken” geleneğinden alıyor.
Kocası veya kocasının ailesi tarafından, baskı gören veya horlanıp dışlanan bir Yörük Kadını “Mor Cepken” giyip dışarıya çıktığı anda; Mor Cepkeni giyen kadına yapılan yanlışın -özür dilenip bir daha olmayacağına garanti verilerek- o kadın tarafından affedilmesi sağlanmazsa, boşanmanın yolu açılır ve o koca, toplumdan tamamen dışlanır.
Daha sonraki yaşamında da, o erkek ile hiçbir Yörük kızı veya kadını evlenmez.
O erkeğin ailesi ile de kaza, afet ve ölüm dışında hiç kimse ilgilenmez, samimi de olmaz.
“Mazlumun ahı, indirir şahı” sözünü doğrularcasına, Mor Cepken geleneğine göre; mazlum olan kadının ahı ile o kadına yanlış yapma gücünü ve cesaretini kendinde gören yaratığın ve ailesinin de itibarı, ayaklar altına alınıverir.
Yörüklerin, öz kültüründe; kadına taciz, tecavüz ve şiddet uygulanmaz, uygulanamaz.
O nedenle, kadın cinayetleri olmaz. “Kırk yılda bir” olursa da, faturası çok ağır olur.
O tür bir suç işleyenin cezasını, Yörükler anında verir çünkü.
Yazımı, Yörüklerin kadınlarına verdiği değer ile ilgili olarak, kendi ailemden birkaç anı paylaşarak bitirmek istiyorum.
Annesini, daha bebekken kaybeden annem, babam ile evlendikten sonra; babaannem, anneme -tam anlamıyla- annelik yapmış ve bırakın kötü davranmayı -annemi- incitmemek ve incittirmemek amacıyla, ne gerekiyorsa yapmış.
O nedenle; annem, babaannemi annesi gibi görmüş. Annesi gibi sevip saymış.
Babaannem, yalnız anneme değil yakın çevresinde bulunan, tüm kadınlar kol kanat geren biriymiş.
Babaannem aramızdan ayrıldıktan sonra, o bayrağı devralan annem; çevremizdeki, genç kızlara ve kadınlara -tıpkı, babaannem gibi- sahip çıktı. Onları, koruyup kolladı.
İstemediği biriyle evlenmeye zorlanan veya istediğine verilmediği için sevdiğine kaçan genç kızların evine, baskın yapar gibi gittiğine ve kırıp dökmeden o kızların, aileleri ile barışmasını sağladığına birçok kez tanık oldum.
Ablamın kızlarından biri, kaçarak evlendiğinde de aynı şeyi yapan annem; diğer kız torunlarını yanına alıp “Kızım, evlenmek istediğiniz biri olur ve anne-babana konuyu açmak için utanır veya çekinirsen, gelip bana söyle. Ben, onlara uygun bir dille söylerim ve gereğini yaptırırım” diyecek kadar bilinçli bir Kadın Hakları savunucusu idi.