TUTUM, YATIRIM VE YERLİ MALLARI HAFTASI
Çoğunuzun bildiği gibi her yıl; 12-18 Aralık tarihleri arasında “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” kutlanır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün; 12 Aralık 1929’da, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde , “Ulusal Ekonominin geliştirilmesi, yerli malları kullanmanın bu gelişmeye yapacağı olumlu katkılar ve tutumlu olmanın hem gerekliliği hem de önemi” üzerinde yaptığı konuşma nedeniyle 1946 yılında “Yerli Malı Haftası” kutlanmaya başladı.
Daha sonraki yıllarda, bu haftanın adı “Tutum, Yatırım ve Türk Malları” haftası olarak değiştirildi.
Bizlerin çocukluğunda ve ilk gençlik yıllarımızda; bu hafta başlayınca tamamı yerli üreticilerimizin ürettiği ürünleri okulumuza getirir, sınıfça eşit olarak paylaşıp tüketirdik.
Hemen arkasından öğretmenlerimizin hafta ile ilgili yaptıkları konuşmaları dikkatle dinler ve anlayıp uygulamaya çalışırdık.
Daha sonraki yıllarda; bu haftayı, yerli ürünlerimiz yerine ithal ürünleri tüketerek kutlamaya başlayınca bence, haftanın eski önemi kalmadı.
Kendi topraklarımızda ürettiğimiz ürünlerin tohumlarını bile ithal eder duruma geldik çünkü.
Başkalarından aldığımız tohumlarla yaptığımız yerli üretimi de plansız programsız yapınca bugün, 12 yıl önce domates fiyatları yükseldiğinde yazmış olduğum bir yazıyı sizlerle paylaşma gereği duydum.
DOMATES GÜNLERİNE DOĞRU
53 yaşındayım. Yaklaşık 40 yıldır, ülkemdeki gelişmeleri yakından izlerim.
Özellikle 35 yıldır. Her geçen gün garipliklerin arttığını gördüğüm halde gene de izlemeyi sürdürenlerdenim.
Bu gariplikleri yalnızca uzaktan bakıp izleyenlerden değil ayrıca çözüm önerileri de sıralayabilenlerden biriyim.
Yazımızın başlığına yerleşen “domatesle başlayalım” diye düşündüm.
Domates bir sembol aslında.
Buradaki domates yalnızca domatesi değil aynı zamanda diğer sebzeleri ve meyveleri de temsil etmektedir.
Bugün domateste yaşananlar yarın patlıcanda, elmada…. yaşanabilir çünkü.
Her mevsimde istediğimiz kadar domatesi üretebileceğimiz bir ülkemiz olduğu gibi üreteceğimiz domatesleri, yılın her gününde neredeyse belirli bir ücretten tüketebilecek koşullarımız da var.
Bu iş öyle sanıldığı gibi zor bir iş de değil üstelik.
İlkbahar, yaz, sonbahar mevsimlerinde, ülkemizin çeşitli yerlerinde, tarlada yetişen sebzeleri üretebiliyoruz. Aynı sebzelerimizi kış aylarında da seralarımızda üretmekteyiz.
Bundan sonrası, ülkemizin tarım politikalarının doğru belirlenmesine bağlı.
Mevsimlere göre hangi bölgeye ne kadar domates, ne kadar patlıcan, ne kadar biber, ne kadar salatalık vb. ekileceği konusunda çiftçilerimizin yönlendirilmesine bağlı.
Böylece hem üretici daha çok ürünle daha çok gelir elde edebilir hem de tüketici fazla fiyat farkı yaşamadan alış veriş yapabilir.
Yoksa üretici yaz aylarında domateslerini tarlada çürümeye terk etmeyi sürdürür, hanımlarımızda kış aylarında “altın günleri” yerine “domates günleri” yapmaya başlar.
Tarım ve hayvancılık için çok elverişli ülkelerden biri olduğumuz halde, hayvancılığı yok edip dışarıdan canlı veya cansız et almaya başlayan biz, çok yakında “dışarıdan domates alma başarısını(!)” da gösteririz herhalde.
Nasıl ki bir tarım ülkesi olmakla birlikte, dışarıdan tohum alacak kadar zevkliysek, nasıl ki köylülerimiz, kuş gribini sonbaharda otların ilk çıktığı birkaç hafta, tavuklarını kümesten dışarıya çıkarmayarak önlediği halde bizler binlerce tavuğu katlederek yok etmeyi başardıysak bunu da yapabiliriz.
Nasıl ki, pamuk ovası olan Çukurova’da pamuk üretimini, buğday deposu olan Konya Ovası’nda buğday üretimini yok ettiysek, inanın bunu da başarabilecek güçteyiz.
Ormanlarımızı, yerleşim yerleri açmak için yakıp dışarıdan kereste almayı başaran bir toplumuz biz.
Kanalizasyonlarımızı; ırmaklarımıza, denizlerimize boşaltacak kadar seviyoruz doğayı.
Doğal güzelliklerimize Hidroelektrik Santralleri kurabilecek kadar akıllı değil miyiz?
Hayvanlarımızı, eziyet ve tecavüz edecek kadar seven bireyleri barındıran bir toplum değil miyiz?
Üç yanı denizlerle çevrili ülkemizde, bu denizlere akan onlarca akarsuyumuz olduğu halde, “Su akar, deli bakar” sözünün gereği için bile olsa aklını başına toplaması gereken, bu suları değerlendirip küresel ısınma nedeniyle susuz kalma korkusu yaşamaması gereken bizler değil miyiz?
Zenginlerin altın günlerine karşı, açların domates günlerine doğru yönelmemizin nesi garip?(10.12.2013)