AHMET TAŞ AĞABEYİN ARDINDAN
Kimi insanlar vardır, akrabanız olmadığı halde akrabanızdan daha yakın bulduğunuz insanlardır onlar.
Serik Lisesinin ilk mezunlarından Ahmet Taş ağabey, benim için öyleydi.
Okuldayken, halk oyunlarında -kısa bir süre- birlikte oynadığımız halde, oturup konuşmuşluğumuz yoktu.
Serik Lisesi mezunlarını, yıllar sonra bir araya getirmek için çabaladığım günlerde; Talat Aydilek ağabeyin , telefon numarasını vermesi ve mutlaka konuşmamı önermesiyle sık sık konuşmaya başladık onunla.
Toplantıyı yapabilmek için, birçok kez telefonla, birkaç kez de yüz yüze görüştük.
Serik Lisesi mezunlarını, 42 yıl sonra bir araya getirebilme başarısını gösterdiğimde, Ahmet ağabeyin çok emeği oldu.
İki kez toplantılarda, birçok kez de dışarıda görüştük. Telefonla, kaç kez görüştüğümüzü tespit etmek olanaksız.
Yıllar ilerledikçe Ahmet ağabey ile 2 kardeş gibi olduk.
Ahmet ağabey, büyük-küçük ayırımı yapmadan çevresindeki herkese, hoşgörü ve içtenlikle yaklaşırdı.
Onun için, iki insanın yakınlığı, yaşça büyük veya küçük olmasına göre değil insan olmasına bağlıydı. Çoğu büyüklerin yaptığı gibi “Ben, büyüğüm. Küçük olan beni arasın” gibi bir düşüncesi yoktu yani.
Sabahları, facebook sayfamı açtığımda; güne, -genellikle- Ahmet ağabeyin “Günaydın Ramazan Hocam. Hayırlı sabahlar” yazan mesajını okuyarak başlardım.
Günlerim, genellikle aydın da olurdu. Belki de günlerim, Ahmet ağabey “Günün aydın olsun” dediği için aydın oluyordu.
17 Şubat sabahı, okul arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğunun ” Değerli arkadaşımız, sevgili kardeşimiz Ahmet Taş’ı kaybettik” mesajını okuyarak başladığım için günüm, kapkara bir hüzünle başladı ve ağlamaya başladım.
Bana -neredeyse- her sabah “Günaydın Ramazan Hocam” diyen Ahmet ağabeyin, kara haberini aldım çünkü.
O güler yüzlü insanın, bir daha gülemeyeceğini ve geri gelemeyeceğini düşünmeye başlayınca gözyaşlarım çoğaldıkça çoğaldı.
Ardından, Ahmet ağabey karşımdaymış gibi konuşmaya başladım ve aşağıda özetleyeceğim konuşmayı yaptım:
Değerli büyüğüm,
Sen, halk oyunlarını çok güzel oynardın. Futbolu da öyle. Ancak sen, kimsenin kaderiyle oynamadığın gibi ikili oynayanlardan da olmadın.
O yüzden sen, benim için hep; olumlu bir birey, iyi bir arkadaş, gerçek bir dost ve örnek alınacak bir aile büyüğüm oldun, oluyorsun, olacaksın da…
Ailen için; uyumlu bir eş, sevilip sayılan bir baba olduğun da belleğimden hiç silinmeyecek.
Bizleri, aileni -özellikle de, gülüşüne çok alıştığımız Feriha yengemizi- gözü yaşlı bırakıp gittiğin için çok üzgünüz.
Acımızı , ardında bıraktığın onurlu geçmişini anımsayarak hafifletmeye çalışıyoruz.
Mekanın cennet olsun ağabey. Peygamber efendimiz komşun, ikinci dünyan huzurlu, yattığın yer aydınlık olsun.
İyi ki seni tanımışım. İyi ki benim ağabeyim olmuşsun.
Son yolculuğunda yanında olmak istedim ama uçakla gitsem bile yetişemeyeceğim için gelemedim.
Aşık Veysel’in deyişiyle “Gelmez yola gidiyorum” dediğin bir günde “Güle güle Ahmet ağabey!” demek, -benim için- ne kadar zor olsa da cenazene katılmalıydım oysa.
Affet beni ağabey, affet.
“Hakkını helal et” demiyorum, helal ettiğini biliyorum çünkü.
Sende hakkım varsa da, helal olsun ağabey.
Artık dünyalarımız farkı olsa da, kendine iyi bakmaya çalış ve Allah’a emanet ol.
Sabahları “Günaydın Ramazan Hocam. Hayırlı sabahlar” demeyi esirgeme benden. Sen oradan “Günaydın!” dedikçe ben buradan işitirim.
Arada bir rüyalarıma girmeyi de unutma. Özlemin başka türlü dinmez, acın başka türlü azalmaz çünkü(17.02.2019)