27 Kasım 2024

ATATÜRK’Ü ANLAYARAK ANMAK

 

 

Ramazan Kara

Aşağıdaki yazıyı, 10 Kasım 2010 tarihinde yazmıştım.

“O günden bu yana neler değişmiş” okuyunca, siz karar verin.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da Atatürk’ü özlemle, saygıyla ve sevgiyle anacağız. Yokluğu yüreğimizde kanayan bir yara olmayı gene sürdürecek.

Bu ülkede kendinden önce yaşayan Sümerler adına Sümerbank’ı, Etiler adına Etibank’ı, Selçuklular ve Osmanlılar için Tarih ve Dil Kurumlarını kuracak kadar geçmişe bağlı, ülkesinde yaşayan herkesi “Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese Türk denir” diyerek bir çatı altında toplayacak kadar birleştirici, “Yurtta Sulh, Dünyada Sulh” ilkesiyle komşularıyla barışı sağlayan bir önder olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü; içeride birbirimizle, dışarıda komşularla sorunlar yaşayarak anacağız.

Her zaman olduğu gibi gene beylik sözler edecek büyüklerimiz. Selanik’te 2 katlı, pembe boyalı bir evde doğduğundan başlayıp “annesi Zübeyde Hanım, babası Ali Rıza Bey’dir” diyeceğiz. Atatürk ilkelerini ve devrimlerini anlayıp bu ilke ve devrimlerin günümüze nasıl yansıyacağını tartışacak kapasitemiz olmadığı için karga kovaladığına da değineceğiz elbette.

Hep düşünmüşümdür; Atatürk Selanik yerine Ankara’da bir gecekonduda doğmuş olsaydı veya annesi Ayşe Hanım, babası Ahmet Bey olsaydı, kargaları kovalamasaydı acaba 7 düvele diz çöktüremez miydi?

Öğretmenliğimin ilk bir kaç yılı dışında öğrencilerime hep “Atatürk’ün de söylediği gibi içimizden biri olduğunu, ülkemizin bağımsız, halkımızın özgür olması için dünyaya meydan okuduğunu, dürüstlüğünü, çocuklara, gençlere, eğitime çok önem verdiğini, ülkesi için hayal edemeyeceğimiz kadar özverili davrandığını, astığı astık kestiği kestik bir diktatör olsa bile kimsenin karşı çıkamayacağı bir ortamda demokrasiyi getirdiğini, ilkelerinin ne anlama geldiğini vb.” öğretmeye ve bu özelliklerini onlara da aşılamaya çalıştım. Yaptığı devrimleri anlattım.

Üçüncü sınıfları okuttuğum bir eğitim-öğretim yılında, o andaki başbakanla eski başbakan karşılıklı anlaşarak kendilerinin Yüce Divan’da yargılanmalarının önünü kesmişlerdi.

Her gün yaptığımız gibi sınıfımızda Gazetelerin Başlıklarını okuyoruz. Söz konusu haber okununca öğrencilerimden biri,

-Öğretmenim aynı duruma Atatürk düşseydi kendini aklatır mıydı? anlamına gelen bir soru sorunca

-Hayır çocuğum. Aklatmazdı. Onlar yolsuzluklara bulaşmadılar, bulaşmazlardı, bulaşmakla suçlansalardı da hiç çekinmeden hesaplarını verir, aklanırlardı, dedim.

Tam zamanıdır deyip Atatürk, Atatürk ilkeleri ve devrimleri ile ilgili öğrencilerin anlayacağı düzeyde kapsamlı bir açıklama da yaptım.

Yaklaşık 2 hafta kadar sonra müfettiş geldi. Sınıfımın teftişi ediyor.

Müfettişle öğrencilerimden biri arasında geçen konuşma aşağı yukarı şöyle:

-Bana Atatürk’ü anlatır mısın kızım?

-Atatürk dürüsttü, vatanını çok severdi.

-Başka?

-Cumhuriyeti kurdu.

-Başka?

-Kızların okula gitmesini sağladı. Eskiden okullarda Arap harfleri vardı, yeni harfleri getirdi.

-Başka?

-Kadınlara seçme seçilme hakkı tanıdı. Eskiden kocalar kadınları kolayca boşuyordu, Atatürk bunu zorlaştırdı.

-Başka?

-Çocuklara, gençlere bayram hediye etti.

-Başka?

-Yollar yaptı, fabrikalar açtı, halkın yapamayacağı şeyleri devletin parasıyla yaptı.

-Başka?

Çocuk biraz düşündükten sonra,

-Bir de bizi kurtardı, deyince Müfettiş Bey bana dönerek

-Arkadaşım öğrencilerin önce bunu söylemesi gerekmez miydi? diye sordu. Bu arada benden atak davranan bir öğrencim

-Atatürk Himen değildi ki, O’nun silah arkadaşları ve askerleri vardı, bizi hep birlikte kurtardılar, deyince benim ağzımdan

-Aldın mı alımını? Sorusu, kaçıverdi. Önce maksadımı aşan sözüm için utandım. Ardından da müfettişe,

-Öğrencim yanlış bir şey mi söyledi? Bana göre her şeyi öğrettiğim gibi söyledi. İkide bir “başka?” diye sorular sormasaydınız daha geniş yanıtlar alabilirdiniz aslında diyerek görüşlerimi aktardım. Sağlam birer Atatürkçü ve Atatürk çocuğu yavrularımla göğsüm kabararak.

İşte o olaydan sonra Atatürk’ün çocuklara ve gençlere neden çok önem verdiğini bir kez daha yaşayarak öğrendim. Çocuklara ve gençlere verdiğim önem daha da arttı.

Atatürk’ün ne denli büyük bir düşünür olduğunu, Atatürk ilkelerinin ve devrimlerinin bizim için vazgeçilmezliğini öğrencilerime, çocuklarıma ve çevreme daha büyük bir istekle anlatmayı sürdürdüm.

Atatürkçülük; çağdaş uygarlık yolunda ilerlerken, önümüze çıkan her engeli aşabileceğimiz yenilmez bir güç, sorunlarla baş edebilmemiz için başarıya yönelmemizi sağlayan kusursuz bir pusula, başımızın her sıkıştığına her yerde, her koşulda, her zaman yolumuzu aydınlatan bir ışık olan tek çıkar yoldur.

Kurtarılmasını sağladığı ülkesinde, kurduğu Cumhuriyet yönetimiyle, ilkeleriyle, devrimleriyle gösterdiği yolda emin adımlara, özgür bireyler olarak yürüyoruz. Yokluğu yüreğimizde sürekli kanadığı için O’nu çok arıyoruz, çok özlüyoruz. “Bir daha gel, gel Samsun’dan/Sarı saçlım mavi gözlüm” diye türküler söyleyerek.

57 yıl gibi kısa bir süre de olsa iyi ki bu dünyadan bir Mustafa Kemal ATATÜRK geçmiş.

Unutmadık, unutamadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.

Anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Nur içinde yatsın.