27 Kasım 2024
Ramazan Kara

Aşağıdaki yazıyı 14.05.2018 tarihinde yazmıştım. O günden bu yana, değişen fazla bir şey olmayınca, tekrar yayınlama gereği duydum.
Yıllardır, İsrail’in, Ortadoğu’da dişini geçiremediği ülkeler, İran, Irak, Suriye ve Libya idi.
Bu ülkeleri ve yöneticilerini etkisiz hale getirmenin, en kestirme yolu, emperyalizmin “böl, parçala, yönet” politikası oldu.
O nedenle, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere, emperyalist güçler, önce Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin’i yok ettiler. Sonra Irak devletini, birkaç parçaya ayırdılar.
Aynı güçler, daha sonra Muammer Kaddafi’yi yok edip Libya’yı bitirdiler.
Sıra, Başer Esad ve Suriye’ye gelince “evdeki hesap, çarşıya uymadı” Başer Esad yönetimi, hala dimdik ayakta çünkü.
Bu durum karşısında şaşkına dönen emperyalist güçler, İran’ı yok etmeye yöneldiler.
Rusya, Suriye ve İran konusunda, karşılarına dikilince; Amerika Birleşik Devletleri’nin, İsrail’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması gündeme geldi ve uygulandı.
Bunun uygulanmasının sonucunu, hep birlikte görüyoruz.
Kızılderililerden sonra, Dünya’nın en büyük soykırımına uğrayan Yahudiler, -İsrail Devleti aracılığıyla- Filistinlilere karşı soykırım uygulamaya başladı. Hem de dünyanın gözleri önünde.
Üstelik hiçbir engelleme veya yaptırımla karşılaşmadan.
İsrail’de yaşananlardan sonra, hükümetimiz; 3 günlük yas ilan etmiş. Aynı zamanda, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail büyükelçilerini de Ankara’ya çağırmış.
Yapılanlar yerinde olmakla birlikte yetersizdir.
Büyükelçilerimiz Ankara’ya çağrılırken, adı geçen ülkelerin büyükelçilerinin de ülkelerine gönderilmesi (sınır dışı edilmesi) gerekirdi çünkü.
Ayrıca, Bakanlar Kurulu, cumhurbaşkanının başkanlığında en erken zamanda toplanmalı ve toplantı bittikten sonra muhalefet partilerinin genel başkanlarına bilgi verilip görüşlerine kulak verilmeliydi.
Birleşmiş Milletler Örgütü, İslam Ülkeleri Örgütü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi de, hemen toplantıya çağrılmalıydı.
Ortalık, ayağa kaldırılmalıydı yani.
Filistin’de, İsrail devleti, -adeta- soykırım yaparken; insan haklarının baş savunucusu(!) Amerika Birleşik Devletleri ve onun şakşakçılarından tepki gelmemesi manidar değil mi?
Bu durum karşısında, gerekli tepkiyi gösteremeyen; Arap ülkeleri, Müslüman Arap ülkeleri ve tüm İslam ülkeleri başta olmak üzere, Dünya’nın bütün ülkelerini ve o ülkeleri yönetenleri kınıyorum.
Ayrıca, Dünya’da yaşayan tüm insanları da, bu durum karşısında sessiz kalabilecekleri iktidara getirdikleri için kınıyorum.
Yazıklar olsun.
Bu yaşananları, yaklaşık 90 yıl önce gören, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e de “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa” demek gerekiyor herhalde.
Ömrünün büyük bir bölümü savaş alanlarında geçtiği halde “Yurtta Barış, Dünya’da Barış” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, -bir konuşmasında, özetle- “Yaklaşık olarak 100 yıl sonra Ortadoğu’daki ülkelerde, mezhep çatışmaları ve iç çatışmalar yaşanabilir. Bu durum, Türkiye Cumhuriyeti’nin ağırlığını koyması ve o ülkelerde demokratik sistemin oturtulmasına katkı sunmasıyla aşılabilir” diyor çünkü.
Filistin sorunu başta olmak üzere, Ortadoğu’daki tüm sorunların aşılması için tek çıkar yol, 100 yıl sonrasını gören ve “Ortadoğu bataklığına girmek sizin elinizde olsa da çıkmak sizin elinizde olmaz” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği yoldan yürümek olsa gerek.