27 Kasım 2024

İYİ Kİ TRABZONSPORLUYUM

Ramazan Kara

Ligin bitimine 3 hafta kala –en yakın rakibine- 9 puan fark atarak Süper Lig Şampiyonu olan Trabzonspor’u ve şampiyonun belli olduğu son maçta, kora kor bir maç çıkararak seyirciye futbol izleme zevkini fazlasıyla tattıran Antalyaspor’u kutluyorum.
Maçı, büyük bir kalabalıkla izleyen ve kızım koyu bir Trabzonspor taraftarı olduğu için şampiyonluk kutlamalarına, gece yarılarına kadar katılmış biri olarak; 22.Aralık 2010 tarihinde yazmış olduğum bir yazımı sizinle de paylaşma gereği duyuyorum.
Normalde spor yazıları yazmayan biri olmama karşın bugün sporla ilgili yazma gereği duydum. Anlayışınıza sığınarak belki de yazdığım en uzun yazı olacak.
Her ne kadar Şenol GÜNEŞ kendini savunacak kadar donanımlı bir insan olsa da Şenol GÜNEŞ gibi bir insana kodamanların ve kocaman adamların çaplarına bakmadan çamur attığı bir ortamda sessiz kalamadım. Ne yaparlarsa yapsınlar çamurlar ne kadar kocaman olursa olsun GÜNEŞ balçıkla sıvanmaz.
Çocukluğumda futbolu pek sevmezdim. Zaten o dönemde anne-babalar, çocuklarının top peşinde koşmasını istemezlerdi. Buna karşın arkadaşlarımın çoğu Fenerbahçe veya Galatasaray takımlarını tutardı. Çok az sayıda Beşiktaş taraftarı da vardı. Ben o yıllarda takımsız olanlardandım.
Galatasaraylı bir arkadaşımın babası ilçenin tek gazete bayii idi. Arkadaşım spor haberlerini okurken ben de normal haberleri okurdum. Zamanla arkadaşımın babası, gazeteye verecek param olmadığını bildiği için yıpratmadan okumak koşuluyla günde bir kaç gazete okumama izin vermeye başladı. Artık ben de spor gazeteleri okuyabiliyordum.
O yıllarda Trabzonspor ikinci ligde oynuyordu ama ulusal basında adından söz ettirebiliyordu. İşte benim bu takıma olan sempatim böyle başladı. O yıl takımım birinci lige çıkmayı başardı. Birinci lige öyle bir çıkış yaptı ki sanki 3 büyüklere ve Avrupa devlerine kök söktürmeye yemin etmişlerdi. Çok çetin bulduğu rakiplerine, arada sırada yenilseler de çokça diz çöktürüyorlardı.
Lise öğrencisiydim ve okul gazetesinde yazılar yazıyordum. Bir yazımı “Hakemlerin 3 büyükleri sürekli kollamalarına karşın TRABZONSPOR, İSTANBUL’UN BOLU BEYLERİNE BAŞKALDIRAN ANADOLU’NUN KÖROĞLUSU’DUR” diye bitirmiştim. Hala o görüşteyim. Kim ne söylerse söylesin, ne yazarsa yazsın bu ülkenin küme düşme korkusu yaşamayan tek takımı Trabzonspor’dur. Bu ülkenin en iyi frikikçisi Hami MANDIRALI’dır ve hala Trabzonsporludur. Bu ülkenin en başarılı kalecisi ve teknik direktörü Şenol GÜNEŞ’tir ve hala Trabzonsporludur.
Trabzon, Trabzonlular ve Trabzonspor ile ilgili bazı anılarımı sizinle de paylaşmak istiyorum.
Trabzonspor’un en başarılı olduğu yıllarda Şenol GÜNEŞ, hem Trabzonspor’un hem milli takımın değişmez kalecisi ve kaptanı hem de Avrupa’nın en iyi kalecisi. Anlattığım günlerde Romanya’yla milli maçımız var. Spor spikeri Şenol GÜNEŞ’e karşılığının “Kalemi gole kapattım. Romanya’yı yeneceğiz” türü bir yanıt olmasını istediği sorular soruyor ve aklı sıra gaz veriyor. Ancak sporculuğun ne demek olduğunu çok iyi bilen yirmi yaşlarındaki kaptan Şenol GÜNEŞ;
-Biz oraya savaşa değil maç yapmaya gidiyoruz. Yeneriz, yeniliriz, berabere kalırız fark etmez. Önemli olan güzel bir maç olması. Centilmence bir oyun olmasıdır, deyiverdi.
İşte ben, o zaman –daha iyi- anladım, bir takım kaptanının nasıl olması gerektiğini.
O sözleriyle göğsümüzü kabartan Şenol GÜNEŞ hala aynı çizgide. Milli takımımıza en büyük başarıyı yaşatıp Dünya üçüncüsü yaptığındaki da benzer açıklamalar yaptı çünkü. Futbolculuğuyla, kaleciliğiyle, takım kaptanlığıyla ve teknik direktörlüğüyle hep gurur duyduğumuz Şenol GÜNEŞ bu işte.
İyi ki Şenol GÜNEŞ’ ile aynı takımı tutuyorum ve iyi ki Trabzonsporluyum.
Yıllar önce, İstanbul’a gitmiştim. Trabzonspor’un Beşiktaş’la maçı olduğunu duyar duymaz biletimi aldım ve maça da gittim. İlk kez canlı bir maç izleyeceğim. Önümde yaşlı bir amca oturuyor. Takım atağa kalkıp şut çektikçe yerinde duramayan ben de şut çekiyorum ve amcaya bir tekme savuruyorum. Mahcup bir şekilde omuzuna sarılıp
-Amcacığım ne olur kusura bakma, dediğimde
-Önemli değil uşağım, yeter ki takım kazansın, diye karşılık veriyor.
İşte ben o zaman anladım taraftarın ne denli fedakar olduğunu. Takım gerçekten kazandı ama amca da epey tekme yedi. İyi ki o amcayla aynı takımı tutuyorum. İyi ki Trabzonsporluyum.
Kızım da Trabzonsporlu. Üstelik kessen kanı bordo-mavi akacak kadar Trabzonsporlu.
Liseyi çok iyi bir dereceyle -hem de “5.0” not ortalamasıyla- bitirdi. Karnesine bakıp;
– Karne ve mezuniyet hediyesi olarak ne istersin kızım? diye sorunca hiç düşünmeden;
-Babacığım, sana da uyarsa Trabzon’a gidelim. Trabzonspor Başkanı Özkan SÜMER, frikik ustası Hami MANDIRALI ve başka Trabzonsporlularla tanışmak istiyorum, deyiverdi.
Ben de onaylayınca uzun bir yolculuktan sonra tesislere vardık ve bir anda Özkan SÜMER ile tanışıverdik.
Sayın Özkan SÜMER, bize bütün kapıları açmakla kalmadı aynı zamanda hala açık olan yüreğini de açtı bize.
Orada öğrendik, Özkan SÜMER’in ne kadar alçak gönüllü olduğunu. Bir Kulüp başkanının nasıl olması gerektiğini de orada öğrendik.
İyi ki Özkan SÜMER Ağabey ile aynı takımı tutuyorum ve İyi ki TRABZONSPORLUYUM.(O günden başlayarak, aramızdan ayrıldığı güne kadar bizimle sık sık sohbet eden Özkan Ağabeyi rahmetle anarken, kendisine rahmet, tüm sevenlerine sabır ve dayanma gücü dilerim)
Kalmak için geldiğimiz Trabzon Öğretmenevi’nde tanıdığımız Gül Hanım ve eşi Turgay Bey aracılığıyla kızım çok sevdiği frikik ustası -gol krallığı da yaşayan- füzeci Hami MANDIRALI ağabeyiyle hem tanıştı, hem de dakikalarca(46 dakika) KUZEY TV’de yayında kaldı.
Hami kardeşimiz, bizi evine götürüp eşiyle, çocuklarıyla da tanıştırdı. “Bak Begüm, eğer Trabzon’da bir bölüm kazanırsan sana ben ağabeyin, eşim yengen, çocuklarım kardeşin olacak” diyerek sahiplendi.
İşte benim takım kaptanım. İyi ki Hami’yle aynı takımı tutuyorum ve İyi ki Trabzonsporluyum.
Yaşlı bir amca tanıdık Trabzon’da. Epey konuştuk da. Amca bir ara bize dönüp;
-Antalyalısınız. Mersin’den gelmişsiniz. Trabzonsporlusunuz. Ha bu işte bir karışıklık var ama ben anlayamadım, demesin mi?
Turgay SEMERCİOĞLU ve 1967 Trabzonspor Taraftarlar Derneği eski başkanı Selim DOĞAN’la da o zaman tanıştık.
İlk kez geldiğimiz Trabzon’dan çok değerli insanlar tanımanın mutluluğu ve yaşanmış anılarla “İyi ki Trabzonsporluyuz” diyerek ayrıldık.
Aynı yıl kızımın üniversitede okurken Fanatik Gazetesi yazarlarından Ergun ATA’ya yazdığı bir mektubun bazı bölümlerini değerli dostumuz Ergun ATA’nın köşesinde yazması nedeniyle gittik Trabzon’a. (Yönetici İbrahim ŞAHİN’in davetlisi olarak.)
Ergun ATA’yı ve eski yöneticilerimizden İsmail YAVUZ’u da o zaman tanıdık, kalıcı dostluklar oluşturduk böylece.
Bu kez, Başkan Atay AKTUĞ ve Şenol GÜNEŞ’i de tanıdık.
Takımı dış dünyaya kapattıktan sonra maç saatine kadar kimseyle görüştürmeyen Şenol GÜNEŞ’in yufka yüreği o kadar yoldan gelen gencecik üniversiteli bir taraftara açılıverdi.
Kendisi tanışmakla kalmayıp futbolcuların hepsini çağırarak tanıştırdı bizleri.
Gol sözü veren kaptan Fatih Tekke başta olmak üzere Gökdeniz, Hüseyin, Yattara, Şimek, Tolga, Petkoviç, Mehmet, Hasan ilk aklıma gelen sıcakkanlı oyuncularımız.
Sevinç gözyaşlarını tutamayan kızıma sahip çıkan ve teselli etmeye çalışan bu oyuncuları görünce “işte bizim oyuncumuzun farkı. İyi ki Trabzonsporluyum” deyiverdim.
Telefon numarasını da veren Şenol GÜNEŞ, bizi yolcu ederken kızıma dönüp
-Bak Begüm’cüğüm, takımının başarısı çok önemli ama senin için en önemli olan senin başarılı olman, deyince ve kızım;
– Biliyorum Şenol Amca, zaten ben hem kendi adıma, hem ailem adına, hem de takımım adına başarılı olmaya çalışıyorum, karşılığını verince mutluluktan gözlerimin yaşardığını anımsıyorum.
“İşte benim teknik direktörümün farkı, işte benim kızımın farkı” dedim içimden.
İyi ki Şenol GÜNEŞ ile aynı takımı tutuyorum. İyi ki kızımla aynı takımı tutuyorum. İyi ki Trabzonsporluyum.
Yıllar sonra Liverpool maçında da Trabzon’daydık kızımla. Bu kez bize yüreğini ve evlerini açan kızımın arkadaşları Asiye Hilal ve Ebru Behiye kızlarımı tanıdım. Serap ve ailesinin yanında minik taraftar Yağız’ı tanıdık. Ahmet’i, Nebiş’i, Elif’i, Fatih’i, Burçak’ı, Mustafa’yı, Cihan’ı ve adlarını saymakla bitiremeyeceğim taraftarlarımızı tanıdık.
Daha önce tanıdığım tüm Trabzonluları ve onların sıcakkanlılığını anımsadım.
Adana’da tanıdığım Serkan BALCI geldi, Altuğ ATALAY geldi gözlerimin önüne. En son Sivas’ta görüştüğümüz koruma görevlisi İsmail ve Halkla İlişkilerden sorumlu İsmail de.
Mersin’de tanıştığım Özge kızımı anımsadım, yıllar önce kardeşimin arkadaşı olarak tanıdığım Özcan arkadaşımızı anımsadım. Facebooktan tanıdığım boyundan büyük taraftar Eylül ve sevgili kızım Gamze’yi getirdim gözümün önüne. (Yazı gereğinden fazla uzadığı için adını sayamadıklarım lütfen alınmasın. Yüreğimde herkese yetecek kadar yer de var sevgi de.)
İyi ki bu memleketten bu kadar sıcakkanlı insanlar çıkmış. İyi ki bu insanlarla tanışabilmişim ve aynı takımı tutuyorum. İyi ki Trabzonsporluyum.
Trabzonlu ve Trabzonsporlularla ilgili çok şey yazmak bile hiç bir şey yazmamak kadar az geldi bana.
Dilerim okurken size de öyle gelsin. İyi ki varsınız. İyi ki sizleri tanımışım. İyi ki TRABZONSPORLUYUZ.