KUBİLAY’I ANARKEN
Cumhuriyet yönetimine ve onun yeniliklerine karşı çıkan birkaç yobazın, Kubilay’ı katletmesinin üzerinden yıllar geçtiği halde; Kubilay’a kıyanların, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı kinleri, artarak sürüyor.
O gün yapılan ayaklanma, tam anlamıyla anlaşılsaydı ve yıllarca anlatılsaydı; dinimizin arkasına sığınanlar tarafından 15 Temmuz darbe kalkışması yapılabilir miydi? Bilmiyorum.
Genelkurmay Başkanlığı “Tanrı’mıza Hamdolsun” yerine “Allah’ımıza hamdolsun” denilmesini uygun gördüğüne ve Genelkurmay başkanımız, bir cami yapımına katkı sunduğuna göre; bundan sonra, o tür olaylar olmaz bence.
“Genelkurmay başkanımızın desteğiyle yapılan camimiz başta olmak üzere, ülkemizdeki tüm camilerde; Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yazılacak olan metinler okutularak, vatandaşlarımız bilinçlendirilecektir” diye düşünüyordum ama Diyanet İşleri Başkanlığı, son günlerde “Milli piyango bileti almanın caiz olmadığını” anlatmaya öncelik verdi.
“Milli piyango biletine çıkan para haram” ve “Haram para ile hacca gidilebilir” diye açıklama yapan kurum, aynı kurum. Bu durumda ben, -önce- milli piyango bileti alıp para çıkmasını bekleyeceğim. Biletime para çıkarsa da, o parayla hacca gideceğim. Kendi vatandaşımın haram para yemesini istemediğim için, bir arkadaşımın değidi gibi “Parayı, Araplara yedireceğim” yani.
Aklıma gelen bu düşünceyle yaşamak ve gereğini yapmak; caiz mi, değil mi?“ Acaba, bu konuyla ilgili olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan; bilgi alsam mı, almasam mı?” Bilmiyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na, uzun zamandır sormak istediğim bir şey daha var. “Ölen veya öldürülen birinin arkasından konuşmak; caiz midir, değil mi?”
Bildiğim kadarıyla, ölen birinin ardından konuşulmaz. Ancak ve yalnız “Allah, taksiratını (kusurlarını, suçlarını, günahlarını) affetsin” denir. Buna karşın, toplum olarak biz, -genellikle- ölüyü mezarında bile rahat bırakmaz, -arkasından- aklımıza geleni söyleyiveririz.
Tıpkı, Rıdvan Dilmen’in, Futbol Federasyonu Başkanlığı’na seçilebilmek için; cumhurbaşkanının gözüne girmek amacıyla söylediği “Recep Tayyip Erdoğan Bey’e bakınca, parkasız Deniz Gezmiş’i görüyorum” sözünden sonra Deniz Gezmiş’in arkasından söylenenler gibi.
Rıdvan Dilmen, “Ben, politikadan anlamam” demişti. Gerçekten anlamıyormuş.
Parkasız Deniz Gezmiş olarak gördüğü Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na; sağ partilerin, Sosyal Demokrat Halkçı Parti adayı Zülfü Livaneli için dile getirdikleri “Deniz Gezmiş için türkü yaktı” söylemini de arkasına alarak seçildi çünkü.
Buna, Adalet ve Kalkınma Partisi’nden milletvekili seçilerek; ikinci kez Türkiye Büyük Millet Başkanlığı koltuğuna oturan İsmail Kahraman’ın, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının, Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı koymuş olduğu eylemlere karşıtlığı da eklenince, -politikadan anlamayan- Rıdvan Dilmen’in durumuna kimse düşmek istemez sanırım.
Rıdvan Dilmen’in o çıkışından sonra, Adalet ve Kalkınma Partisinden bir milletvekili “Cumhurbaşkanımız birine benzetilecekse Battal Gazi’ye, Malkoçoğlu’na, Yıldırım Beyazıt’a benzetilsin” Milliyetçi Hareket Partisi genel başkanı Devlet Bahçeli de “Hiç kimse Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanını, eli kanlı bir teröriste benzetemez” sözleriyle tepki gösterdi.
Arkasından, Deniz Gezmiş’i sevmeyenler de, sevenler de, çok ağır sözler söyledi. Ben, o sözleri, biraz yumuşatarak yazacağım.
“Deniz Gezmiş, polis katilidir. O nedenle, öyle bir benzetme şık olmamıştır” diyerek karşı çıkanlar olduğu gibi “Deniz Gezmiş, ülkesini seven ve kendisini ülkesine adayan bir devrimcidir. Bu nedenle Rıdvan Dilmen’in ve Devlet Bahçeli’nin söylemlerini kınıyoruz” diyenler de oldu.
Aradan epey zaman geçtiği halde -bu konuda- ben de, bir şeyler yazmadan edemedim.
“Deniz Gezmiş ve Recep Tayyip Erdoğan, ayrı dünyaların insanı oldukları için, birbirlerine benzeyen yönleri yoktur” diye düşünüyorum.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları “Eli kanlı teröristler oldukları” için idam edilmiştir ama onların idam edilmesi için canla başla çalışan Esat Kıratlıoğlu –idamlardan 15 yıl sonra, Nokta Dergisi’ne- “Deniz Gezmiş’in, katil olmadığını yıllar sonra öğrendim” diye açıklama yaparak son noktayı koymuştur.
Deniz Gezmiş, polis noktasına silahlı saldırıda bulunmuş ama polis öldürmemiştir. Deniz Gezmiş, asker de öldürmemiştir. Silahı ve mermisi olduğu halde, kendisiyle çatışmaya giren askerlere –silah bırakarak- teslim olmuştur çünkü.
Bunları, aklıma getirince ben, yazımı “Kubilay’ın, Derviş Mehmet’in ve pek çok kişinin, kim olduğunu belirttiği gibi; Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının, terörist veya yurtsever-devrimci olup olmadıklarına, tarihi yazanlar karar vermelidir” cümlesiyle bitirmek istiyorum.