OĞLUMUN ÖĞRENCİLİĞİ ve ÖĞRETMENLİĞİ
Oğlum, görev yaptığı her okulda, çok başarılı bir öğretmen oldu ve yarın, O’nun doğum günü.
O yüzden; bu yazımda, oğlumun öğrencilik yıllarındaki anılarının çok olduğu bir yazı yazacağım.
Yazıma, 2022-23 Eğitim Öğretim yılında, oğlumun ve öğrencilerinin başarını anlatan -o günlerdeki- bir paylaşımım ile başlamak istiyorum;
Türkiye genelinde yapılan ve 4456 birinci sınıf öğrencisinin katıldığı sınavda; oğlumun 2 öğrencisi, tüm soruları doğru yanıtlayarak birincilikleri paylaşmış, 1 öğrencisi de 1 soru dışındaki, tüm sorulara, doğru yanıt vererek başarılı olmuştur.
Başarılarının artarak sürmesi dileğiyle -daha önce çalıştığı okullarda da, Türkiye ve il birincisi çıkaran- oğlumu ve öğrencilerini kutlarım.
Oğlum, 7 aylıkken “baba” diyerek konuşmaya başlayan ve 8-9 aylıkken derdini anlatacak kadar, 1 yaşından sonra da, tüm harfleri doğru söyleyerek 3-4 sözcükten oluşan düzgün cümleler kurarak konuşabilen bir çocuktu.
O nedenle; 3 yaşında başladığı Ana Sınıfına, ilkokula başlayıncaya kadar 3 yıl gitti.
Birinci sınıfa giderken, aynı okulda öğretmenlik yaptığımız öğretmeni, akşam konuğumuz oldu ve okul müdürü ile arasında yaşanan, tatsız bir olaydan dolayı, epey üzüldüğünü anlattı.
Anlattığına göre; okul müdürü, arkadaşımızı -aptalca bir tavırla- epey incitmişti.
O nedenle, arkadaşımı “Boş ver, müdür salakça bir tavır sergilediği için mahcup olmuştur. Yarın, kendisiyle -ben de- konuşurum ve işi tatlıya bağlarız” diyerek konuyu kapattık.
Ertesi gün; okul müdürü, oğlumu görür görmez kucaklayıp “İsmail!” diyerek sevince, benim oğlum “Müdür Amca, babam ve öğretmenim, sana ‘salak’ dediler” deyiverdi.
Ben de, olup bitenleri “Fırsat, bu fırsat” diyerek anlatıp arkadaşımla barışmalarını sağladım.
Birinci sınıfa başlamadan önce, aynı okulda öğretmenlik yaptığımız -ağabeyimin, Öğretmen Okulunda 6 yıl birlikte okuduğu yakın arkadaşı- Hasan Ali Cihan Ağabey’in öğrencisi olarak başlamak istedi.
Okulun ilk günü, eve gelir gelmez “Bizim öğretmen, çok geç anlıyor. Ben, o sınıfa bir daha gitmem” deyince “Neden?” diye sordum ve “Bir soru soruyor. En az, 3 kişi doğru yanıtlıyor. O, 2-3 kişiye daha soruyor” diye yanıt verdi.
Öğretmenliğin, öyle bir şey olduğunu anlattığımda da “O zaman oldu” diyerek, sınıfından ayrılmaktan vazgeçti.
Ancak, ne olduysa; bir kaç gün sonra, eve gelince “Ben, erkek öğretmende okumaktan sıkıldım. Bundan sonra, Gönül Eren Öğretmen’in sınıfında okumak istiyorum” diyerek, kıyameti koparınca, Hasan Ali Öğretmenin de onayını alarak, sınıfını değiştirdik.
Gönül Öğretmenin, başka bir okula ataması yapılınca; oğlumun, sınıf öğretmeni bir kez daha değişti. O’nun da ataması yapıldı ve oğlum, ilkokulu 4 farklı öğretmende okuyarak bitirdi.
O kadar çok öğretmen değişikliği olunca, her öğretmen ile ilgili birçok anısı da oldu.
Ben, o anılardan birini daha anlatmakla yetineceğim.
Dördüncü sınıfta öğrenci olduğu günlerin birinde eve geldiğimde, beni elinde test kitabıyla karşıladı.
O kitaptan bir sayfa açtı ve aramızda, aşağıdaki konuşma geçti:
-Baba, böyle kitaplarda, yanlış soru olmaz değil mi?
-Genellikle olmaz ama çok az da olsa olabilir.
-Şu soruya bakar mısın? Öğretmenimiz, bu sorunun “yanlış olduğu için çözülemeyeceğini” söyledi. Ben “Öğretmenim, bu kitaplarda yanlış soru olmaz. İsterseniz babama soralım. Belki O çözer” deyince de, bana kızdı.
Soruya baktım “3 kilogramı, 5 lira olan elmadan 15 kilogram alan biri, kaç lira öder?” yazıyor ve çok kolay çözülebilen bir soru.
En kolay yoldan; 15 kilogram elmayı, 3’er kilogramlık poşetlere pay edersek, 5 poşet elma, 25 lira eder çünkü.
Oğlumun, o kadar kolay çözümü görünce çok mutlu olduğuna tanıklık olunca; ertesi gün, öğretmeninin yayına gittim ve baş başa kalınca
-Sanırım, dün dalgınlığınıza gelmiş ve bu sorunun “yanlış olduğunu” söylemişsiniz. Soru doğru ve 3 farklı çözüm yolu var. Ben, oğluma -akşam- en kolay yolunu açıkladım. İsterseniz, sınıfa girince siz de, diğer öğrencilere açıklayın, deyince
-Hayıırrr! Ben, öğrencilerimin gözünde küçülemem… diyerek bağırmaya başladı. Ben de;
-Bak, genç arkadaşım, söylediğimi yapmanız sizi küçültmez. Tam tersine, öğrenciler “Öğretmenimiz bile -dalgınlığına geldiği için- yanlış anlayabiliyor ve o yanlışını benimseyebiliyorsa, ben de yanlış yapabilirim ama sorarak doğrusunu öğrenmeye çalışırken utanmam” diye düşünür, dediğim halde -o soruyu- sınıfta çözmemiş.
Oğlum, birçok anı ile biten ilkokuldan sonra, ortaokula başlayacağında, özel bir okula yazdırmak istedik ama oturduğumuz ve öğretmenlik yaptığım kasaba olan Huzurkent’te, özel okul yok.
Mersin’de yazdırmaya karar verdik ama Huzurkent-Mersin arasında çalışan servis olmayınca, aklıma gelen düşünceyi uygulayıp başarılı olursa, kendi kendine gidip gelmesine karar verdim.
Birlikte 2 otobüs değiştirerek, kaydını yaptırmayı düşündüğümüz okula gidip geldik.
Gidip gelirken sık sık “Yarın da gidip döneceğiz ama ben, hiçbir şeye karışmayacağım ve sen beni götürüp getireceksin” deyince “Tamam baba” dedi.
Beni başarıyla götürüp getirdi. Hem de “Az sonra, bu otobüsten inip başka bir otobüse bineceğiz, hazırlan” diyerek.
Birkaç ay, gidip geldikten sonra; her gün bindiği TOK Otobüslerinden birinde, muavinlik yapan bir arkadaşımla karşılaştık ve bana “Geçen hafta, senin oğlan ile birlikte yolculuk yaptık” deyince “Benim oğlumu, nereden tanıyorsun?” diye sordum. “Senin resmini gösterdi” dedi.
Meğer, okullar açılırken; benden bir vesikalık resim alan oğlum, o resmi, TOK Otobüsünde, muavinlik yapan herkese gösterip “Bu, benim babam. Siz, babamı tanıyor musunuz?” diye soruyormuş ve beni tanıyanlara “Ben, şimdi uyuyacağım. Siz, beni Çeşme Durağına varmadan uyandırın” diyerek yolculuk sırasında uyuyormuş.
Oğlum -öyle böyle- bir buçuk yıl, başarıyla gidip geldiği halde, O’na kıyamadığımız için; biz, Mersin’e taşındık ve okuluna, öğrenci servisi ile gidip gelmesini sağladık.
Oğlumun, ortaokulda okuduğu yıllarda, bana verdiği bir ders de oldu.
Karnesini ve takdir belgesini getirince; karneye, bakınca “Türkçe: 3, Matematik:3, Fen Bilgisi:3 diğer derslerin 4-5 olduğunu” gördüm ve “tamam oğlum, hayırlı olsun” dedim.
Çok bozuldu. Nedenini sordum “Takdir getirdiğim için hediye falan istemiyorum ama böyle bir tavrı da hak etmiyorum” deyince, ben de “3 olan notların 5 olsun, 4-5 olan notların da 2-3 olsun. Senden, takdir veya teşekkür beklemiyorum” dedim.
Ne dese beğenirsiniz?
-Sen bana “Aferin oğlum, gelecek dönemde 3-4 olan notların da 5 olur inşallah” desen ben, hepsini 5 yaparım ama deminki gibi davranırsan içimden ders çalışmak gelmez ki…
Sarıldım, özür diledim, söylediklerine benzer birkaç şey söyledim ve o günden sonra, düşük not alan öğrencilerime kızmak yerine “Bu sınavda bu kadar almışsın -çalışırsan- gelecek sınavlarda, daha yüksek not alırsın” dedim ve öğrencilerimin, notlarının arttığına tanıklık ettim.
Ortaokul öğrencisi olan oğlumdan, öğretmenlik öğrendim yani.
Yazımı, oğlumun da benden öğretmenlik öğrendiği bir anımla bitirmek istiyorum.
Oğlum, Eğitim Fakültesinde okurken tatile geldikçe -arada bir- sınıfıma da uğrardı.
Uğradığı günlerin birinde, ters işlemler ile ilgili problemler çözüyorduk ve ben çocuklara “Hem bize, başta bir sayı vermiyor, hem de doğru sonuç istiyor. Öyleyse; kızıp orada ne yazıyorsa, tersinden başlayarak, tersini yapalım” dediğim için bir öğrencim, tahtada yazılı problemi çözüyor
Ters adam olan öğrencimin, problem ile kavga yapa yapa doğru yanıtı bulduğuna tanık olan oğlum “Baba, senin Matematik Manyağı olduğunu biliyordum ama çocukları da manyağa çevirdiğini bilmiyordum. Biz, bu tip soruları; x ve y kullanarak, birkaç işlemde ancak çözebiliyoruz” demişti.
Sanırım, kendisi de Matematik Manyağı olmuş ki -yazımın başında da belirttiğim gibi- Türkiye genelinde yapılan ve 4456 birinci sınıf öğrencisinin katıldığı sınavda; oğlumun 2 öğrencisi, tüm soruları doğru yanıtlayarak birincilikleri paylaşmış, 1 öğrencisi de 1 soru dışındaki, tüm sorulara, doğru yanıt vererek başarılı olmuş.