27 Kasım 2024

“SEÇİMLERDE NE YAPABİLİRİZ?” DİYORSANIZ OKUYUN

Ramazan Kara

Aşağıdaki yazıyı, 09.06.2011 günü genel seçimlerden önce yazmıştım.
O günden bu yana değişen ne var? Okuyun ve siz karar verin artık.
Oldum olası “felaket senaryosu” yazmayan, yazılanlara da sıcak bakmayan biri olmama karşın bugün yazmaya karar verdim. Çünkü insanların birbirlerine güvenlerinin giderek azaldığı ve birbirlerine neredeyse kuşkuyla baktığı bir süreçten geçmekteyiz
Çocukluk ve gençlik yıllarımda insanlara,”diğer insanlara güvenmeleri onlarla yardımlaşmaktan kaçınmamaları, herhangi bir çıkar gözetilmeyen insan ilişkileri kurmaları vb. ” telkin edilirdi.
Öğretmenliğimin ilk yıllarında da böyleydi. Ancak zamanla insanlar, birbirlerine kuşkuyla bakmaya zorlandı.
“Benim memurum işini bilir.” düşüncesiyle başlayan kokuşmuşluktan ”Babana bile güvenme” gibi bir yaşam biçimine doğru hızla yol almaya başladık.
Yaklaşık üç ay sonra seçim yapılacak ama seçimden çok yapılabilecek usulsüzlükler konuşulmaya başlandı.
Konuyla ilgili duyulan kuşku türü neredeyse seçime katılacak siyasi partilerin sayısından fazla.
Hal böyle olunca yazımın konusu da “SEÇİMDE NE YAPABİLİRİZ?” oldu.
Yıllarca sandık başkanlığı yapmış birisi de olarak bilgimin yettiğince, bu konularda bazı önerilerde bulunmak istiyorum.
İnternet ortamında dolaşan bir takım söylentiler var. ”Oy kullanmak için gelen seçmenin tipini beğenmeyen, kesinlikle kendi partisine oy vermeyeceğine inanan kötü niyetli bir sandık görevlisi, birleşik oy pusulasına bir işaret koyarak kullanılan oyun geçersiz sayılmasını sağlayabilir” veya “Mürekkebi birkaç saat sonra geçen bir kalemle imza attırarak o seçmeni oy kullanmamış duruma düşürebilir” gibi.
Birinci söylenti kötü niyetli biri tarafından kolayca uygulanabilir. Sandıkta çok fazla oy çıkabileceği için ikinci söylenti zor uygulanır gibi görünse de ancak kolayca uygulanabilir de. Kullanılan oy sayısı, oy kullanan seçmen sayısından fazla olunca sandık açılmadan fazla oy sayısı kadar rastgele oy çekilip yakılıyor çünkü.
Oy pusulalarımızda en ufak bir işaret olursa oyumuz geçersiz sayılacağı için sandık görevlisinden birleşik oy pusulalarımızı alırken önüne ve arkasına kesinlikle çok dikkatli bakmalıyız. En ufak bir işaret, küçük bir çizgi bile varsa yeni bir oy pusulası isteme hakkımız olduğunu unutmamalıyız.
Oyumuzu kullandıktan sonra birleşik oy pusulasını oy verdiğimiz bölüm üste gelecek şekilde katlarsak oyumuzun geçersiz sayılmasını önlemiş oluruz.
Oyumuzu sandığa attıktan sonra ilgili bölümü –varsa- kendi kalemimizle imzalamalıyız.
Oy kullandığınız sandıkta olası bir kargaşa olduğunda durumu tespit eden bir tutanak düzenletme hakkımız olduğunu da unutmamalıyız.
Öyle yerleşim birimleri ve öyle sandıklar vardır ki, oyların çoğunun hangi partiye çıkacağı önceden bellidir.
Kötü niyetli bir sandık başkanı veya sandık görevlisi oyları yavaş kullandırarak, araya sıra dışından birilerini alarak sırada bekleyenleri canından bezdirip oy kullanmadan evine dönecek duruma getirebilir.
Bu konuda yaşadığım bir anımı ilginizi çekebileceği düşüncesiyle sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Bir seçim döneminde oyumu kullanmak için her seçmen gibi sandık başına gittim ve sıraya girdim.
Seçmenlerin çoğu Roman vatandaşlarımız ve oy verecekleri parti de belli.
Yaklaşık 20-25 dakikalık bir zaman geçtiği halde sandık kuyruğu bir türlü ilerlemiyor. Kuyrukta beklediğim yerden sandık da görünmüyor. Sıradaki vatandaşlara “ben içeriye bakıp geleceğim, kuyruktaki hakkım saklı kalsın” diyerek sandık kurulunun yanına gittim.
Baktım ki, sıra dışından gelenler oyunu kullanıp gidiyor. Sandık başkanına “bu duruma son vermesini” söylediğim anda “Sen, benim işime karışamazsın, İstediğim kişiye istediğim gibi oy kullandırırım. Sırana geç bekle” vb. türünden terbiyesizlik ve hakaret kokan bir papara yiyince benim de tepkim yumuşak bir ses tonuyla ama çok sert oldu.
“Sayın başkan, siz istediğiniz şekilde değil yasaların emrettiği şekilde oy kullandırabilirsiniz. Karşılıklı konuşmamızın da bir tutanakla belirtilmesini istiyorum. Çünkü bu yasaların gereği olarak benim en doğal hakkım.” deyince bir de ne göreyim az önce bana hava atan başkanın yüzü kireç gibi oldu, elleri titremeye başladı. Ben de “aman başınıza bir şey gelmesin, kurallara göre oy kullandırın yeter. Ben tutanaktan vazgeçtim.” demekle yetindim.
Bir anda kuyruk düzenli çalışmaya başladı. Kuyruktakilerden aldığım dua da cabasıydı.
İnternet ortamında dolaşan ve en kolay uygulanabilecek varsayım ise “Bir takım odaklar seçmenleri baskı altında tutarak, ilk oy kullanan seçmenden sandığa boş zarf atmasını ve zarfın içine koymadığı oy kullanılmamış pusulayı kendilerine getirmelerini isteyecekler. Getirilen oy pusulasında destekledikleri partiye oy verdikten sonra yönlendirdikleri seçmenlere vererek sandıktan kendilerine verilecek boş oy pusulasını getirmelerini isteyerek yalnızca 1 oyun geçersiz sayılmasıyla işi bitirecekler.”
Bunu önlemenin tek çıkar yolu sandık başındaki görevlinin oy zarfını alıp sandığa atması, zarfın boş olması kolayca anlaşılabileceği için boş ise nedenini sormasıdır.
Çeşitli nedenlerle böyle birilerinin kıskaca alınmış oldukları halde yönlendirildikleri partiye oy vermek istemeyenlerin yapabileceği tek şey ise verilen oy pusulasındaki başka bir partiye daha oy vererek oyunu geçersiz kılmasıdır.
Önemli bir husus da siyasi partilerin sandık görevlilerinin oy dökümünü bildiren çizelgenin bir örneğini mutlaka almasıdır. Bu onun en doğal hakkıdır. Hatta orda bulunan herhangi bir vatandaş bile fazla olan bir çizelgeyi sandık kurulundan isteyebilir. O çizelgeler her sandık kuruluna fazlasıyla verilir çünkü.
Seçime sayılı günler kala sandığa gitmemeyi düşünen ve kararsız seçmenlerin oranı, neredeyse siyasi iktidarı belirleyecek oranda.
Öncelikle, kendimizi birey olarak görüyorsak, kendimize saygı duyuyorsak, bize saygı duyulmasını bekliyorsak kesinlikle sandığa gidip oy kullanmalıyız.
Oy kullanmayan seçmen, benim nazarımda insan olarak da yok demektir.
“Bir oydan ne olacak?” türü saçma düşüncelere kapılmamalıyız. Unutmayalım ki elli milyondan fazla olan seçmen sayısı toplu olarak değil 1+1+1+…… şeklinde toplanarak o kadar oluyor.
Peki, “oyumuzu kime vermeliyiz?” Elbette oyumuzu kendimize en yakın bulduğumuz partiye veya adaya vermeliyiz. Herhangi bir partiyi tutmuyorsak bile kesinlikle oy kullanmalıyız.
Bu durumda domatesin iyisini almak için manava gittiğimizde kafamıza göre domates yoksa o anda orda bulunan domateslerin içinden seçme yaparak aldığımız gibi seçim yaparak içimize sinmese de bize en yakın olan partiye oy vermeliyiz.
Böyle düşündüğümüz halde hala oy verecek bir parti belirleyemiyorsak da boş oy kullanmak için sandığa gitmeliyiz.
Her seçim döneminde sandığa gidip oy kullanmayan seçmenlerin ortalaması %20 civarında oluyor. Bir anda bu seçmenlerin sandığa gidip boş oy kullandıklarını düşünelim. %50 oy alarak iktidara gelen bir parti, aynı sayıda milletvekili çıkarmakla birlikte %40 oyla iktidar olabiliyor.
O zaman da şapkasını önüne alıp düşünmek zorunda kaldığı için “Ben %50 oy aldım” diyerek havalara giremiyor.
İnsan olmak ne kadar erdemliyse seçmen olmak da o kadar erdemlidir. Birey olarak kendimizi yok sayma hakkımız olabilir ama seçmen olarak bu hakkımız olmamalı. En azından şu anda oy kullanma hakkı olmayan bizim sorumluluğumuzdakileri ve bizden sonra gelecek kuşakları düşünerek oy vermeliyiz.
Oy kullanmayı bir zorunluluk olarak görmeliyiz bence.
Hepimiz “İnsanca yaşamak ne kadar hakkımızsa oy kullanmak o kadar görevimizdir.” diye düşünmeliyiz.
Huzur içinde yapılacak kavgasız, hilesiz, şaibesiz bir seçim ortamından bizleri yönetmeyi gerçekten hak eden, yolsuzluklara bulaşmadığı gibi yolsuzlukların üstüne gidebilecek kadar kararlı, yoksulluğu yok edecek çözümler üretebilecek kadar bilgi birikimi olan, insanlara, hayvanlara, doğaya hak ettiği değeri verecek kadar sevgi dolu, içimizden biri olarak görebileceğimiz kadar insancıl, Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolunda yürüyen ve halkını gerçekten seven bir kadronun iktidara gelmesi dileğiyle hoşça kalın.(09.06.2011)