27 Kasım 2024

SEYFİ CAHİT EVEREKLİ ÖĞRETMENİMİN ARDINDAN

Ramazan Kara

Çok sevdiğim öğretmenlerimden biri olan Seyfi Cahit Everekli, birkaç gün önce -aylardır verdiği- yaşam savaşını kaybederek aramızdan ayrıldığı için çok üzüldüm.
O’nun arkasından çok şey yazmak bile hiçbir şey yazmamak kadar az kalacağı için “Ne yazayım?” diye uzunca bir süre düşündüm.
Doğup büyüdüğüm yörede “Cenaze Evi” yerine “Yas Yeri” sözü kullanılır. Cansız beden yerine -gidenin ardından- çekilen acı ve tutulan yas öne çıkarılır yani.
Öğretmenimiz aramızdan ayrılınca benim yüreğim Yas Yeri olduğu için -O’nun- arkasından yazmayı düşlediğim yazımı, bugün yazabildim.
Ağabeyim kadar yakın bulduğum ve -öğrencisiyken bile- baş başa kalınca -arada bir- “Ağabey!” diyecek kadar yakın bulduğum biriydi.
Ben “Cahit Ağabey!” dedikçe, güven veren güler yüzüne çok yakışan aydınlık gözleriyle gözlerime bakar ve sevgi kokan sesiyle “Söyle babam” derdi.
Bana öğretmenlikten çok ağabeylik yapan değerli öğretmenim Seyfi Cahit Everekli, aynı zamanda Müzik öğretmenimiz Gülsen Everekli’nin eşiydi. Ben de okulun Müzik Kolu başkanıydım ve Müdür Yardımcısı da olan Seyfi Cahit öğretmenimin odasındaki bir dolabı kullanıyorduk. Dolabın anahtarını da sanırım verdiği değer ve duyduğu güven nedeniyle bana vermişti.
O nedenle -odasına girdiğimde- kendisine, yanımızda kimse yokken -zaman zaman- “Cahit Ağabey” diyordum, o da bana “Söyle babam” veya “Buyur babam” diyordu.
Bana, tam anlamıyla ağabeylik ve babalık yapan Cahit öğretmenim ile ilgili bir anımı anlatmadan edemeyeceğim.
Sanırım, lise öğrencisi olmanın getirdiği çocukluk ve derslerimde başarılı olmamın verdiği şımarıklık nedeniyle sınıf arkadaşım olan bir kızdan gıcık kapıyordum. O nedenle, kız bana bir şey söylese bile ben karşılık vermiyordum veya ters bir yanıt veriyordum.
Bu durumdan rahatsız olan -ve aradan yıllar geçtiği ve arkadaşımla aramızdaki o havadan eser kalmadığı için adını vermeyi uygun görmediğim- arkadaşım, sanırım; hem beni güç durumda bırakmak, hem de öğretmenimin bana duyduğu güveni sarsmak amacıyla Cahit Öğretmenim’e giderek “Ramazan bana arkadaşlık teklif etti. Ben öyle şeyler istemiyorum, okumak istiyorum” diye özetleyebileceğim şeyler söylemiş.
Cahit öğretmenim, beni odasına aldı ve yaşı çok genç olmasına karşın, asla unutamayacağım babacan tavrıyla “Benim babam, böyle şeylerle kafanı bulandırma. Liseden sonra üniversiteyi de bitir ve istediğin kız için benim yanıma gel. Ben gidip babasından isterim” dedi.
Ben de “Öğretmenim, kesinlikle öyle bir şey yok. Tam tersine ben, o kızdan gıcık kapıyorum” dedim.
Bunun üzerine öğretmenim, arkadaşımı da odasına çağırıp aramızdaki buzu eritmeye çalışan ve ikimizin de ruhunu okşayan çok güzel bir konuşma yaptı. Buna karşın kız “Öğretmenim, Ramazan bir daha beni rahatsız etmesin” deyince Cahit Öğretmenim bana dönerek “Bak Koçum, bir daha bu kızdan uzak dur” diyerek uyarıda bulundu.
Kan beynime sıçradığı için ben de “Öğretmenim, ben buna tenezzül edip küfür bile etmem” deyiverdim ve kız ağlamaya başladı.
Bunun üzerine Cahit öğretmenim, bana dönerek “Lan oğlum, bir kıza öyle söylenir mi?” diyerek beni bir güzel haşladı.
Aradan gecen zaman diliminde ben, öğretmenimin sözlerine sadık kalarak bir yandan liseden sonra üniversiteyi bitirirken bir yandan da kızlarla konuşurken sözlerime hep dikkat ettim.
Evlenmek istediğim kızı bulduğumda, Cahit öğretmenimin izini kaybettiğim için eşimi isteme işi gerçek ağabeyim Yusuf Ali Kara’ya düştü.
Liseyi bitirdikten 42 yıl sonra “Serik Lisesinden mezun olan okul arkadaşlarımız ve öğretmenlerimizi olarak bir araya getirmek” amacıyla yola çıktım ve Serik Lisesinde İz Bırakanların izini sürmeye başladım.
Cahit Öğretmenim ile tekrar iletişim kurmamız bu yolculukta oldu.
İkimiz de çok mutlu olduk. Telefonu “Antalya’ya geldiğinde görüşelim” diyerek kapattığı için tez zamanda, Antalya Öğretmeninde bir araya geldik.
Birbirinize sarıldık ve sevinçten ağladım. O da çok duygulandı ve başımı omuzuna çekerek uzunca bir süre bırakmadı ve yanımda bulunan enişteme dönerek “Bu adam var ya; Mersin’de yaşadığı halde bizi bir araya getirmek için yola çıktı” dedi.
Yüzüne, saygı ile baktığımda da “Koçum, hiç merak etme, sen bu işin altından da kalkarsın. Benim sana güvenim sonsuz” diyerek arkamda olduğunu hissettirdi.
Gazeteci yazar olmama çok sevindi ve bir babanın evladı ile gurur duyduğu gibi gurur duydu benimle.
O görüşmeden birkaç hafta sonra da, Serik Lisesinde İz Bırakanlar olarak bir araya geldik.
Herkes, okulumuzdaki anılarını anlatmaya başlayınca ben de, yukarıda yazdığım anıyı anlatmadan önce;
-Ağabeyim olarak gördüğüm Cahit Öğretmenim -lisedeyken- bana “Evleneceğin kızı -sana- ben isteyeceğim” dediği halde izini kaybettirdi diyerek anıyı anlamaya başladım.
“Öğretmenim ben, tenezzül edip buna küfür bile etmem” der demez “Lan Oğlum, bir kıza öyle söylenir mi?” deyiverdi.
Ben de “O zaman da öyle söylenmiştiniz öğretmenim” karşılığını verdim.
O günden sonra, telefonla sık sık görüştüğümüz halde Cahit öğretmenimle yüz yüze görüşemedik.
Kendisi gibi anıları da bize ışık tutan öğretmenimin mekanı cennet olsun. Kendisine rahmet, sevenlerine sabır ve dayanma gücü dilerim.