SURİYELİLER VE UYUM SORUNLARI
Aşağıdaki yazıyı, 06.01.2015 tarihinde yazmıştım. O günden bu yana ne değişmiş siz karar verin.
Bundan önceki yazımda, Suriyeliler ve yaşam biçimlerine değinmiş ve “Suriyelilerin yaşadıkları ve yaşattıkları sorunları, başka bir yazımda ele alacağımı” belirtmiştim.
Suriyelilerin uyum sorunlarını gördükçe, o insanları yerinden, yurdundan eden nedenlere ve o nedenleri kaşıyarak ortalığı, her geçen gün biraz daha karıştırarak içinden çıkılmaz hale getirenlere kızarken önce “Taş, yerinde ağırdır” sonra “Bülbülü, altın kafese koymuşlar, ah vatanım demiş” atasözümüzü anımsarım.
Çoğu insanın, evinden başka bir eve yatılı gittiğinde uyuma sorunları yaşadığını da göz önünde bulundurursak “Doğal olarak her canlı, bulunduğu ortamdan başka bir ortama gittiğinde uyum sorunu yaşar” diyebiliriz.
Suriyelilerin de bir takım sorunlar yaşaması ve yaşatmasının nedenlerinin en önemlisi bu olsa gerek. Buna bir de, dil bilmediği için derdini anlatmakta yaşadığı ve yaşattıklarını ekleyince insan, ne diyeceğini bilemiyor.
Geçen yazımda belirttiğim gibi “Bir eli yağda, diğeri balda” olan “tuzu kuru” ve “havalarından geçilmeyen” bir grup var. Onlar, genellikle ülkemize, canlarını kurtarmak için değil de lüks içinde yaşayıp “Dağdan gelip bağdakini kovmak” için gelmiş gibi gezip tozan insanlar.
Her toplumda olduğu gibi ülkemize gelen Suriyeliler arasında az da olsa; hırsızlık, dilencilik veya bedenini satarak geçinme yolunu seçen ve topluma kötü örnek olan bir grup var.
İşte, Suriyeliler ile yaşanan sorunların temelinde, bu iki grubun “abuk sabuk” tavırları yatıyor. Birinci grup, trafik kurallarını alt üst etmek başta olmak üzere insanlara saygısızlık kokan bir tavır sergilerken, ikinci grup, toplumun temel değer yargılarıyla çelişkili davranışlarda bulunuyor.
Bu iki grubu, alın teriyle para kazanıp yaşama tutunmaya çalışanlar var.
Alın teriyle para kazanan ve kimseye bir zararı dokunmayan bu insanları, diğerleriyle karıştırmamak ve o iki gruba olan tepkilerin faturasını onlara ödetmeye kalkmamak hepimizin ortak paydası olmalıdır.
Suriyelilerin gelmesinden sonra özellikle akşam saatlerinde Mersin’de yaşanan trafik ile ilgili sorunların nedeni olarak da bu insanlara fazla yüklenmeyelim. Oluşan trafik sorunlarının nedeni, o insanlar değil o insanların belli bir plan ve programa göre değişik yerleşim birimlerine yerleştirmeyenler çünkü.
“Suriye’den gelenler, genellikle trafik kurallarına uymuyor. Bu nedenle, onlara kızmak en doğal hakkımız değil mi?” dediğinizi duyar gibiyim. Elbette haklısınız. Ancak bana göre, gene suç onlarda değil onların bu denli başıboş bırakılmasına göz yumanların.
Geçenlerde bir trafik polisine “Suriye plakalı araçlara trafik cezası kesmiyor musunuz?” diye sorduğumda “Kesmesine kesiyoruz ama trafikte kayıtları olmadığı için ödemiyorlar. Ödemeleri için yurt dışına çıkmaları gerek. Aldıkları cezalar, o zaman karşılarına çıkıyor” yanıtını alınca bu düşüncemde ne kadar haklı olduğumu anladım.
Asıl suç, onların trafik kaydını düzenli yapmayan ve gerekirse o araçlara, en azından, hepimizin gerektiğinde not alabileceğimiz ve şikayet edebileceğimiz geçici plakalar takılmasını sağlamayanların değil mi?
Şu anda, Suriye plakalı bir araç kaza yapıp kaçsa “Kazayı yapan araç, Suriye plakalıydı” demekten başka yapabileceğimiz bir şey veya sunabileceğimiz bir bilgi olabilir mi?
Benzer olaylar, birkaç yerde yaşanmadı mı? O olaylardan sonra, o yörede yaşayan vatandaşlar, faturayı az önce sözünü ettiğim “Alın teriyle kazanıp başı dik gezerek harcayarak yaşama tutunmaya çalışan Suriyeliler” ödemedi mi? (Daha sonra, Suriyelilerin araçları da trafiğe kaydedilerek bizim alabileceğimiz cezaları, onlar işlediğinde onlara da yazılıp alınmaya başlandı)
Söz buraya gelmişken, 50 yıl kadar önce ilçemizde yaşanan bir olaya değinmeden geçemeyeceğim.
Lisede okuduğum yıllarda, köyümüzdeki ve çevre köylerdeki narenciye bahçelerinde bekçilik yapan, herkese saygılı davranan, kimseye zararı dokunmayan, birkaç Kürt vatandaşımız vardı.
Zamanla, birkaç Kürt vatandaşın yerini, pek çok Kürt vatandaş almaya başladı.
Birkaç kişi ile sınırlı olsa da o vatandaşlarımız, bir süre sonra silah ve mermi getirip el altından satmaya başlayınca yörede huzursuzluklar baş gösterdi. Silah getirip satanlardan birkaç kişi, “kimseden korkmayız, gerekirse asarız, keseriz” diyerek, kafasını bozanlara silah çekmeye, biraz diklenenleri yaralamaya başlamıştı çünkü.
Benzer birkaç olaydan sonra bir takım insanların da kışkırtmasıyla ayaklanan yöre halkı, o bölgedeki Kürt vatandaşların evlerine, mallarına ve canlarına o kadar çok zarar verdi ki, canını kurtaranlar, davacı bile olmadan kendi memleketlerine döndüler.
Anlayacağınız o gün, “Keşke hiç yaşanmasaydı” dediğim çok acı olaylar oldu. Kendini bilmez birkaç kişinin sorumsuzca davranması, sorumluluğu elden bırakmayan insanlara da ödetildi.
Bu olayı yaşamış biri olarak beni en çok korkutan şey, benzer olayların Suriyelilere karşı gösterilmesi. Küçük çaplı da olsa benzer olaylar, yurdumuzun değişik yerlerinde yaşanmaya başladı çünkü.