YÖRÜKLER ve TÜRKMENLER -8-
Bugünkü yazıma, 10.10.2022 tarihli yazımdan bir alıntı yaparak başlıyorum:
Türkiye Cumhuriyeti başta olmak üzere, kurduğumuz her devlet ve yaşadığımız her coğrafi bölgede oluşan köklü kültürümüzün temelinde, Yörük ve Türkmen gelenek ve görenekleri yatmaktadır.
Buna karşın; ülkemizde, daha çok “Anadolu Kültürü” diye adlandırılan o kültürün ve Yörüklük geleneğin yaşaması için gerekli olan adımlar, bir türlü atılmıyor veya atılmak istenmiyor…
Bir Yörük çocuğu olarak ben, o kültürü yaşadım, yaşıyorum, yaşayacağım ve yaşaması için elimden gelen her şeyi yapacağım.
Bana göre o kültür; demokrasinin ve insan haklarının özünü oluşturan bir maya çünkü.
“Doğayla iç içe yaşayan Yörükler ve Türkmenler, doğanın kıymetini çok iyi bilir ve o doğaya zarar vermediği gibi zarar vermek isteyenlere de engel olur.
Yörük ve Türkmenler, yaşadığı alanların, gönüllü korucusu olduğu için ağaç kesmez, orman yakmaz, yakılmasını önlemek için de, her türlü önlemi alır.
Yakacak odun ihtiyacını; çevredeki ağaçların, kurumuş dallarını toplayarak veya keserek gideren Yörük ve Türkmenlerin doğa sevgisi üst düzeydedir.
Doğayı, yurt edindikleri için; Yörük ve Türkmenlerin vatan sevgisi de çok güçlüdür.
Öyle olmasaydı; Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Torosların tepesine çıkıp baktığınızda, dumanı tüten bir Yörük çadırı görürseniz, bu ülkeyi hiç bir güç ele geçiremez” der miydi?
O nedenle; ben, o sözden güç alarak “Yörükler ve Türkmenler; Türkiye Cumhuriyetinin, sigorta poliçesidir” diyorum.
Yörük ve Türkmenler, köklü kültürleri gereği; demokrasinin, inançların, insan haklarının ve fikir özgürlüğünün de güvencesidir.
Söz buraya gelmişken bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim.
Facebook sayfamı açtığım ilk günlerde “Ramazan Kara’nın Facebooktaki Akrabaları” adlı grup kurdum.
Facebook sayfamda ekli olan akrabalarımı ekledikten sonra, onların ekledikleri ve istek gönderenleri onaylayınca k epey kalabalık bir grup olduk.
Birkaç yıl önce, tanımadığım ama facebook sayfasına bakınca “İyi bir insan olduğuna inandığım” birinin isteğini de onayladım.
Arkasından; arkadaşlık isteği yolladı, kabul ettim.
Birkaç saniye geçmeden “Amca, sanırım biz akrabayız. Telefon numaranızı yazarsanız ve uygunsanız telefonla, telefon numaranızı vermek istemezseniz de buradan yazışmak istiyorum.” yazınca, numaramı yazdım.
Telefonla konuşmaya başlayıp hal hatır sorduktan sonra, az önce sözünü ettiğim merakını bir an önce gidermek istercesine “Amca, biz akraba mıyız?” diye sordu.
Ben de; O’nun soyadını taşıyan akrabalarımız olduğu için “Evet, akraba olabiliriz” dedikten sonra “Akraba olup olmadığımızı öğrenmek amacıyla sana birkaç soru soracağım. Kurucu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile, başkalarının inançları ve yaşam tarzıyla kavgan var mı?” diye sordum.
Anında “Yok Amcacığım. Akraba olmam için ortaya koyduğun ön koşuları da çok sevdim.” deyince de “Öyleyse, kan bağına gerek duymadan akrabayız.” dedim.
Konuştukça -kan bağı olarak da- akraba çıktık.
Aile büyükleri ile ilgili bilgi edindikten sonra da; akrabalık derecemizi, ortak tanıdığımız da olunca -ikimiz de- öğrenmiş olduk.
Kendimi bildim bileli, Yörük ve Türkmenler ile iç içe yaşayan ve Yörük Kültürü ile yetişmiş biri olarak; sözünü ettiğim ortak değerlerin, Yörükler açısından anlam ve önemini, yaparak yaşayarak öğrendim.
Ülkemizi yönetenlere ve yönetmek için yola çıkanlara “Yörük ve Türkmen Kültürüne gereken önemi vermeleri ve Yörüklük Geleneğini yaşatmaları için çağrıda bulunuyorum.
Çağrımı, bir öneriyle de güçlendirmek istiyorum.
Hayvanlara, eti daha lezzetli ve yumuşak olsun diye -belli dönemlerde- tuz yalatılır veya yemlerine tuz karıştırılır.
Tuz, hayvanın su içme isteğini kamçılar. Su da, o hayvanın; hem kilo almasını, hem de toksinlerden arındırdığı için etinin yumuşak ve yararlı olmasını sağlar.
Hayvanlarımızın, o tuzu, organik yoldan alması için; Tuz Gölü’nün çevresinde, hayvan beslemeyi teşvik edebiliriz.
Doğal bitki örtüsü ile beslenen keçinin eti, çok lezzetli ve yumuşacık olduğu halde, yem ağırlıklı beslenen keçilerin eti, sert ve ekşimsi olur.
O nedenle; maki bitki topluluğunun yoğun olduğu yerlerde, doğal bitki örtüsü ile keçi üretimini arttırmak, hem o keçilerin etinin yumuşak olmasını sağlar, hem de toplum olarak daha çok keçisel ürün tüketmemizin önünü açar.
Yaşadığım kent olan, Mersin’in toprağı; İstanbul’un toprağının, yaklaşık olarak 3 katı civarında ve Mersin’in, birçok ilçesi, doğal bitki örtüsü ile hayvan -özellikle de keçi- beslemek için çok elverişli.
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, geçmiş yıllarda beslenen hayvan sayısını ve Tarım ve Hayvancılığı teşvik eden önlemlerimizin(!) yanında, Yörüklük geleneğini sürdürmek isteyenlere -öyle veya böyle- konulan engelleri anımsayınca yazımı, bir fıkra ile bitirmek istiyorum.
Gecenin bir yarısı, bir hastanenin acil servisine -perişan haldeki- yaşlı bir hasta getirilir.
Hastayı karşılayan doktor, doğal olarak “Amcanın, neyi var?” diye sorar ve “Yangından kurtardık” yanıtını alır.
Doktor, hastaya müdahale ederken “Bey Amca, seni buraya; yangından kurtararak getirmişler ama vücudundaki kırık hasarı, yangın hasarından çok çok fazla” deyince, içini çeken yaşlı hasta “Oğul, beni kürekle söndürdüler” der.